12 Temmuz 2017 Çarşamba

Doğu Karadeniz sahili boyunca: Rize-Artvin-Batum


07/06/2012

Gecenin karanlığının denizin karanlığına karıştığı bir yol içinde ilerliyorum. Yolların yorgunluğunda sızıyorum, sabah yağmurun hızla yağışına, derelerin çamurlu hızlı hızlı akışına, dere ile denizin kavuştuğu bir noktada uyanıyorum. Yeşil; yağmurun, sisin arkasına sinmiş. 

Çingene olmalıyım. Romanya göçmeni 87 yaşındaki anneanneme, çingene olduğumuzu itiraf etmesini istiyorum, ama Tatar olduğumuzu söylüyor. Peki bendeki bu göçebe ruhun kökleri nereye uzanıyor?  

Sabah,  Rize'de pastahanede oturuyorum, dışarıda yağmur deli gibi yağıyor, karnesini alıp gelen gençlerin mekanı haline geliyor pastahane öğlene doğru.  Yalçın ve annesi Hatice Anne ile buluşuyoruz. Öğleden sonra da Maçahel Vadisi'ne yola çıkıyoruz. Rize'den Borçka arabasına biniyoruz, Karadeniz sahili deli gibi yağışlı, yağmurlu ve puslu havada uykum geliyor, yol yorgunluğu da olunca araçta sızıp kalıyorum. Borçka'da Maçahel aracını bekliyoruz. Borçka dağların içinde, yeşile alışık olmayınca, yeşil içinde boğuluyormuşum gibi geliyor. Borçka'dan Çoruh Nehri geçiyor, coşkun akıyor,  üstüne devasa bir asma köprü yapmışlar, tırsa tırsa köprüde yürüyüp karşıya geçiyorum, tırsa tırsa da geri dönüyorum. Köprü yürürken bir o yana bir bu yana sallanıyor. 


Borçka'da coşkun Çoruh üzerinde asma köprü
Maçahel Vadisi'ne yola çıktığımız köy dolmuşu bir hayli ilginç, bidonlar, çuvallar, arabanın üstüne bağlanmış, aracın içi de tıklım tıklım yolcu dolu, üst üste yola çıkıyoruz. Maçahel için çok heyecanlıyım. Sis, çok kısa bir süre zamanda yolu kaplıyor, ilerlediğimiz yolu görmenin imkanı yok, her tarafı kaplayan beyazlığın içinde gidiyoruz. 1860 metreye çıkıyoruz, yol kenarlarında hala karlar duruyor, beyazlık başka bir boyut, başka bir dünya gibi. Rüya ülkesi gibi nereye gittiğimizi görmeden gidiyoruz, bir masala açılma, varma umuduyla.  Doruktan aşağıya inişe geçiyoruz, vadiye iniyoruz ama hiç bir yeri görmeden.

Kışın altı ay kar varmış, yol çığ tehlikesinden dolayı kapalıymış, yazın da sis varmış.  Vadinin içinden Camili köyünü karşıdan görüyoruz. Geceyi geçireceğimiz pansiyon Kayalar köyündeymiş. Camili köyünden Efeler köyüne kadar dere kenarından gidiyoruz. Yanımızda akan su  güldür güldür... 


Vadi içinden akan köpüklü dereler
Efeler'den Kayalar köyüne dağ yamacından tırmanıyoruz. Fehmi Abi'nin pansiyonuna gelince, çok sıcak karşılanıyoruz.  Ahşap, oymalı, yukarı doğru açılan pencereli bir köy evinin sundurmasında sobanın yanında oturup, çay içiyoruz. Evin ve mahallenin kadınları orada, çok hoşlar, sobanın dibinde ısınıyoruz. İçerde bizim için hazırlanmış yemeğe geçiyoruz, ahşap ev insanın içini ısıtıyor.  Aile Gürcü, daha doğrusu Maçahel Vadisi'ndeki köylülerin hepsi Gürcü. Yemekten sonra pansiyonun restoranının şöminenin başına geçiyoruz. Biralarımızı açıp şöminenin başında içiyoruz, Fehmi Abi ve mahalleden arkadaşı da geliyor, sosyal demokrat insanlar her konuda konuşuyoruz, bu vadide koca bir kış atlattıkları ve iki insanın muhabbetine aç oldukları belli, geç saate kadar bizimle muhabbet etmek istiyorlar. En genci 50 yaşında olan, Maçahel çok sesli korosundan bahsediyorlar. Gürcüce söylüyorlarmış, kendi aralarında Gürcüce konuşuyorlar ama Gürcüce eğitime hayır diyorlar ortak bir paydada buluşmak adına. Gece geç saate kadar şömine etrafında içip konuşuyoruz ahşap pansiyonda.

Gün doğumu ile uyandığımda pencereden bakmaya ürküyorum, pansiyona siste geldiğimiz için, içinde bulunduğumuz ortamı bütünlüklü göremediğim için, nasıl bir manzara ile karşılaşacağımı bilemiyorum. Pencereden karaçam ormanlarını açılıyor gün, yüksek dağlar art arda ve çamla kaplı ve biz de o orman içindeyiz. 


Karaçam ormanlarına doğru
Korkuyorum bu kadar güzellikten, harika bir vadinin içindeyiz. Kahvaltımızı yapıyoruz yine ahşap evde, gün pırıl pırıl, dünkü yoğun sisten eser yok. 


Kaldığımız ahşap pansiyon
Kayalar köyünden aşağı ormanın içinde yürümeye başlıyoruz, keyifli bir yol, dereye kadar bayır aşağı indikten sonra, vadinin içinden dereyle birlikte yürüyoruz. Efeler köyü dere kenarında, küçük, doğanın dinginliğine uyum sağlamış, taştan köprülerle huzurun iki yakasını şırıl şırıl suyu aşarak birbirine bağlamış pastoral bir yaşam. Köprülerin üstü yosun bağlamış, dereler için süslenmiş kapılara benziyor, yol kıvrıla kıvrıla küçük şelalelere çıka çıka devam ediyor, köylülerle muhabbet ediyoruz, inek sürüleri karşımıza çıkıyor, inekler cılız, boyunları boncuklarla çok da güzel süslenmiş. Dere üstüne yapılmış köprülerin çatılarında kızaklar, kış için hazırlanmış kızaklar, ama hangi hayvan bu kızakları çekiyor bilmiyorum. 


Yürüyüş yolumuzdan manzaralar


Derin vadiler

Köpüklü dereler


Dere boyunca kilometrelerce yürüyoruz

Çatılı köprüler, kışın kullandıkları kızaklar da çatılara asılmış

Vadi içine dağılmış evler
Altı ay kar hiç kalkmıyormuş, kışın ulaşım sadece Gürcistan tarafından açıkmış, özellikle 1860 metre yükseklikten aşağı vadiye geçmek pek mümkün olmuyormuş. Camili köyüne geliyoruz, Gürcistan sınırındaki köy, vadinin içindeki köylerden biri. Hane sayısı diğer köylere göre daha fazla, TEMA Vakfı kocaman bir konak evi yapmış ve vakıf ana arı yetiştiriciliği yapıyor, sanki vadinin, köyün hakimi gibi bir kurumsal misyon da biçmişler kendilerine.  Bir gece Camili köyünde kalacakken vazgeçiyoruz, bir öğretmen ile uzun uzun muhabbet ediyoruz, Camili'de yaşamın zorluklarını anlatıyor, altı ay boyunca köyden hiç dışarı çıkmıyormuş. Kıvrıla kıvrıla vadeyi geride bırakıyoruz, Camili yukarılardan vadinin içinde kıştan yeni uyanan nazlı bir çiçeğin güzelliğinde görünüyor. Sis yine bir çöküyor, göz gözü görmüyor, şoför zor gidiyor. Borçka'dan Hopa'ya deniz seviyesine inen yol da insanı etkiliyor. Özellikle akşamüstü güneşinin ışıkları altında, dağların arkasından denizin üzerinde kocaman kızıl bir topu izlemek. 

Geceyi Hopa'da geçirip, sabah Gürcistan'a geçiyoruz. Batum'a gelmeden Çoruh Nehri geniş bir yataktan, devinimsiz Karadeniz'e dökülmekte. Batum geniş bir düzlük üzerinde, muhtemelen Çoruh Nehri'nin binlerce yıldır oluşturduğu deltası bu düzlük.  Batum'un evleri, Rus mimari estetiğinde, yüksek yapılar yok. Sokakları, evleri Kars'taymışım hissi veriyor. Arnavut kaldırımları, taş evler, insanlar şimdiden bir tatil ruhunda, Gürcistan'ın insanları rahat, deniz yazı getiren insanlarla dolu. 


Batum'da balkonlarda balıklar, kurutmak için
Gece bitmiş bir halde Ayder Yaylası'na kendimize atıyoruz, sabah pırıl pırıl bir hava Ayder'de. Sisin olmadığı nadir havalardan. Kahvaltıdan sonra Kavrun Yaylası'na doğru yola çıkıyoruz, çam ağaçlarının kıyısında yürüyüp, sulara giriyoruz. Bastıran sıcaktan korunmak için kocaman yapraklardan şapka yapıyoruz kendimize. Beş kilometrelik bir  yürüyüş yapıyoruz, bazı bölgelerde kar tabakaları duruyor hala, bir yanımızda gürül gürül akan dere, bir yanımızda sarı sarı çiçekler, bir yanımız kar tabakaları. Ağaçların bittiği, çayırların başladığı yerden geri dönüyoruz, aslında tam da yayla havası yeni başlamıştı. 


Yeşile oyulmuş, beyaz köpükler


Doğadan şapkalarımız



Farklı ağaçlardan ve çiçeklerden şapkalarımız

Fırtına Vadisi'nden devam edip Rize'de yollarımızı ayırıyoruz. Hatice Anne Malatya, ben Gerze, Yalçın da Güneysu yolcusu. Yollarımız ayrılıyor.


Sarı otobüsle gittiğimdir










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Digital Photo Exhibition

Join Our Donation Campaign! Dear colleagues and students, We're excited to announce our latest initiative to support the Defne Women...