21 Haziran 2025 Cumartesi

Annapolis / Maryland / USA

9 Ağustos 2020

Türkiye’ye dönmeden önce, Amerika’daki bir yıllık yaşamımın son günlerinde ve Covid-19 pandemisinin ortasında toplumsal hayata ufak bir katılım denemesi yapmak istedim. Yaklaşık altı aydır, hiçbir sosyal çevreye dâhil olamamış, kalabalıklardan bilinçli olarak uzak durmuş, devasa bir şatoda yalnızlığı seçmiştim. Açık söylemek gerekirse Amerika’nın tamamen piyasa temelli sağlık sistemine yakalanmaktansa yalnızlık bana çok daha mantıklı görünmüştü.

Bir değişiklik yapmak istedim ve yaşadığım yere yaklaşık bir saat uzaklıkta, Atlas Okyanusu kıyısındaki küçük bir sahil kenti Annapolis’e doğru yola çıktım. İlk izlenimim, klasik bir Amerikan sahil kasabasında karşılaşmayı beklediğim türdendi: düzenli, pastel renkli şirin evler, okyanus kıyısında salınan yelkenliler, kuş cıvıltıları, sevimli sokaklar ve turistlerin ilgisini çeken dükkanlar...

Atlas Okyanusu konusunda bir sahil kasabası


Denize doğru inen sıra sıra şirin evler


Denizden yokuşa dizilmiş evler


Altları kafe olan butik yerleşim yerleri


Çatı katlı evler


Araya sıkışmış bir evin sevimliliği


Ahşap kaplı rengarenk evler

Ancak Amerika’da bir şey görüp sadece “ne kadar güzelmiş” deyip geçmek çok zor. Eğer ki gördüğünüz o “şey” hakkında bir soru sormaya başlarsanız, ikinci sorunun cevabında, sizi çoğunlukla 500 yıllık kolonyalizm ve şiddet dolu bir tarih karşılar.

Bugün de öyle oldu. Bir dükkanın vitrininde gördüğüm seramik işine takıldım. Renkleri, deseni hoşuma gitti. Ama detayına baktıkça fark ettim ki bu desenler, aslında bölgede yaşamış yerli kabilelerin geleneksel motiflerine ait. Yerlilerin motifleri, günümüzde hediyelik eşya satan bir dükkanın vitrininde, estetik bir obje olarak satılıyordu. Biraz araştırınca öğrendim ki Annapolis’in kurulduğu bu kıyı, birçok yerli kabilenin yaşadığı topraklarmış. Ingilizler, bugün yatların süzüldüğü bu kıyıya ayak basmış ve büyük bir katliamın ardından bu sahil kasabasını inşa etmiş.

Yaz yağmuru sonrası iskelede hareketlilik

İnsanların deniz kenarında hareketliliği


Yatlar denizde, açılmayı bekliyor

Evet, evler çok sevimli… Ama ne yazık ki bu şirinliğin kökeninde yerlilerin çığlıkları yatmaktadır. Bu gezi deneyimi bana, neden altı ay boyunca kendimi eve kapattığımın cevabını bir kez daha verdi. Çünkü burada sosyal yaşamda gördüğüm, duyduğum, karşılaştığım herhangi bir şeyin biraz altını kazıdığımda, ya yerli halkların ya da siyahilerin acıları, yok oluşları ve dışlanmışlıkları çıkıyor. Ve bu hikayelere dayanabilmek, güçlü bir psikoloji gerektiriyor.

Öte yandan, şehirde COVID-19’a dair herhangi bir önlem fark edilmiyordu. Yaşça risk grubunda sayılabilecek birçok kişi bile maskesiz dolaşıyor, tarihi evlerin gölgesine kurulmuş açık hava restoranlarında insanlar kahkahalar eşliğinde yemek yiyor, virüs, neredeyse kimsenin umurunda değildi.

Ben de bir bara oturuyorum, için bir bara geçiyorum. Duvarlar tuğladan lambalar vitraydan yapılmış, insanın içini sarmalayan bir ortamı vardı.

Ortamın güzelliğine... Özellikle vitray lambalar


Pandemiden dolayı iç mekanlar boş

İç mekanda kimse olmamasına rağmen ben maske takmaya devam




Annapolis / Maryland / USA

9 Ağustos 2020 Türkiye’ye dönmeden önce, Amerika’daki bir yıllık yaşamımın son günlerinde ve Covid-19 pandemisinin ortasında toplumsal hayat...