13 Şubat 2018 Salı

bir dayanışma kültürü olarak ikinci el dükkanlar, bit pazarları... Finlandiya

14 Ağustos 2014

St. Petersburg'da  Finlandiya tren istasyonundayız. Lenin'in Avrupa'dan geldiği, bu istasyonda işçilere konuşma yaptığı ve devrim sürecini başlattığı istasyon. Hızlı ve modern bir tren. Yolu izleyerek gitmek istiyoruz ama çok fazla uykumuz var uyumamak için direniyoruz. Gözlerimi açıyorum güneş ışığı vurmuş çam ormanları, gözlerimi açıyorum ışıklı çayırlar, göller, kurşuni bulutlar... Doğayı izlerken pastoral ve lirik bir doyumla izliyorum. Uyku hali beni perişan ediyor, kapanmak isteyen  göz kapaklarımla sürekli mücadele ediyorum. Oysa dışarıda doyasıya izlemek istediğim bir doğa...  
St. Petersburg'a yağmurlu bir tren yolculuğu ile veda

Finlandiya'nın çayırları

Helsinki
Helsinki'deyiz. Helsinki Rusya'nın iki şehrine göre oldukça sakin, nüfus az, insanları huzurlu, Rusya'nın o gergin insan profilinden sonra burası bize ruhumuzu bırakacağımız huzurlu bir yatak gibi geldi. Herkes İngilizce biliyor, Couchsurfing'den evinde kalacağımız Maija'nın iş yerine gittik, evinin anahtarını almak için. Anahtarı alıp eve geliyoruz, evi stüdyo tipi küçük bir ev, eşyalar küçük, sevimli, estetik... 
Maija'nın evinde kahvaltımız

Kahvaltı yapıp biraz dinlendikten sonra sokağa çıkıyoruz, bilmediğimiz yollara bırakıyoruz kendimizi. Birçok ikinci el eşya satan dükkan görüyoruz, uygun fiyatlara her çeşit eşya satılıyor. Belki Maija da evinin eşyalarını bu dükkanlardan almıştı. İkinci el dükkanlardaki eşyaların ruhu oldukça naif, kitapçılar, çiçekçiler, bisikletler... Finlandiya'nın ruhunu çok seviyorum. Maija devlet kurumunda psikolog ve iş yerine bisikletle gidip geliyormuş. Bisiklet çok yaygın. Akşamüstü Maija ile buluşup parkta koro dinlemeye gidiyoruz. Müzik festivalinin ilk günüymüş.
2. el eşya satan dükkanlar




Maija da gerçekten tüm eşyalarını ikinci el almış ve Finlandiya'da bu bir kültürmüş. Sokaklarda ünlü markaları hiç görmedik, hep ikinci el dükkanlar. Maija'nın önerisiyle, geniş bir açık alanda kurulmuş bit pazarına gidiyoruz. İnsanların kendi kullanmadıkları, sıkıldıkları eşyaları cüzzi fiyatlarla dolaşıma çıkarması gerçekten çok hoşumuza gidiyor. Bir çok ufak tefek şey alıyoruz, kışlık yeşil bir etek, tütün tabakası, şile bezi Nepal işi erkek gömleği, küçük bir termos, tamir aletlerinin toplandığı bir alet. Bir çok insanın buradan alışveriş yaptığını, bu durumda eziklik duymadığını görüyoruz. Bizim ülkemizde bit pazarından alış veriş yapmak eziklik duyulması gereken bir durum. Yeni ve marka almalısın. Ülkede dar olan gelirlerimizi bir de pahalı giyimlere harcıyoruz. Burda insanların basit bir yaşama ilgi duyduğunu görüyoruz. Bisiklet, kitap, çiçek, ikinci el dekoratif ve giyim eşyaları, gezmek... Araba merakı yok insanların.
Nüfusun çoğunluğu bisiklet kullanıyor

Helsinki küçük bir kent olduğu için dolaşa dolaşa bit pazarına, oradan Seurasaari Adası'na gittik. Adaya gitmek için uzun bir süre deniz kıyısında yürüdük, kayalarda oturduk, Baltık denizinden  esen rüzgara yüzümüzü ve saçlarımızı bıraktık. Ada 18. ve 20. yy geleneksel Fin yaşantısının sergilendiği bir açık hava müzesi şeklinde kurgulanmış. Çiftlikler, çiftliklerin içinde ahşaptan yapılmış evler, evlerin içinde o dönemde kullanılmış eşyalar... Ada oldukça yeşillik, patikalarda yürüyoruz, deniz kıyısındaki kayalıklarda oturup kürek takımlarının ritimsel nidalarla ritimsel  kürek çekmelerini izliyoruz.
Seurasaari Adası'daki geleneksel çiflikler

Adadaki çiftlik evleri ve patikalar

Seurasaari Adası'da 18.ve 20.yy arasındaki geleneksel Fin evleri

Açık hava müzesindeki geleneksel Fin evi tipleri

Evlerde sergilenen eşyalar

Evlerde sergilenen o dönemin günlük yaşantısında kullanılan eşyalar

Seurasaari Adası Açık Hava Müzesindeki yel değirmeni

Adadan akşamüstü dönerken 3'er euro otobüse verince yüreğimize oturdu. Biz de madem bu kadar çok para verdik, son durakta inelim istedik. İndiğimiz yerde Gotik mimaride devasa bir kilise, dışardan izledik. Baltık denizinin kentin içine girdiği bir çok girinti var, deniz kenarında yağmurun altında yürüyerek, köprülerden geçerek çökmekte olan akşamın alaca karanlığının ve yağmurun keyfini çıkarıyoruz. İnsanlar oldukça rahat, kalabalık bir kent değil. Herkes bisikletle ulaşımını sağlıyor, keyif ve huzur içinde eve dönüyoruz.
Baltık Denizinin Helsinki'ye kattığı renk

Akşam için hostumuz Maija ile yemekte sözleşmiştik. O bize Fin köftesi hazırlamış, biz de menemen hazırladık. Biz ona Rus votkası çıkardık, o bize likör çıkardı. Muhabbetle yedik, içtik. Evi de bit pazarından alınmış sade eşyalarla, mum ışığının loşluğuyla, pencere önünde güzel çiçekler, sarmaşıklarla oldukça romantik bir ortam. Gülüyor, konuşuyoruz sonra balkona çıkıp yıldızları seyrediyoruz ve sigaralarımızı gökyüzüne doğru içiyoruz. Birçok içkiyi ve muhabbeti birbirine ekleyip geceyi bitiriyoruz. Maija'nın muhabbete, sosyal ortama ne kadar da ihtiyacı olduğunu görüyoruz. Kendisi de söylüyor, yalnızlık, sosyal ortamın olmayışı, kışın uzun ve karanlık geçişi birçok insanı depresyona sokuyormuş ve intihar oranları çok yüksekmiş bu yüzden. Maija'nın stüdyo tipi tek odalı evinde uyuyoruz, biz tek odasında yerde, o da mutfağın üstüne tavana yakın teras gibi bir alanda yatıyor. 
Mutfakta akşam yemeği hazırlıkları

Keyifli bir muhabbetten

Sabah pencere kenarındaki kahvaltıdan sonra yolcuyuz, Helsinki'den ayrılıyoruz. Maija ile sarılıp ayrılıyoruz, yürüyerek tren garının yolunu tutuyoruz. İlk işimiz onbeş günlük interrail biletimizi almak...  
Helsinki'de sebze-meyve pazarı

Müzik eşliğinde pazarda alış veriş yaptığınızı hayal edin...

Turku'ya trenle gitmeye karar veriyoruz. Her yanımız çam ormanı, ormanın bazı bölümlerinde vadi gibi tarlalar açılmış. Yeşilliğin içinde uzanan sarı buğday tarlaları. Her yan düzlük, upuzun, sıcacık uzanan çayırlar ve ortalarına serpiştirilmiş evler. Finlandiya dümdüz gerçekten ya yemyeşil orman ya da ara ara sarı buğday tarlaları. Çok keyifli manzaralar vardı, yüksekliğin olmadığı, düzlüğün uzandığı bir yer Finlandiya. 
Helsinki'den Turku'ya tren yolculuğu, ormanlar ve buğday tarlaları

Turku
Turku'da limandayız, interrail bileti kapsamında az fark ödeyerek aldığımız feribot biletlerimiz hazır, barda oturuyoruz bira ısmarlayacak paramız yok. Birilerinden içine arı düştü diye neredeyse hiç içilmemiş bir şekilde kalan bir biranın olduğu masaya oturuyoruz. Biranın içinden arıyı çıkarıp sigara eşliğinde birayı içiyoruz. Gemi devasa, liman sanki hava alanı. Tüpten geçip gemiye biniyoruz. 9. katta kamaramız, asansörle çıkıyoruz kamaraya. Kamarada banyo, televizyon her şey var.  Baltık Prensesi adlı gemimiz hareket eder etmez hemen terasa çıkıp fiyortların arasından Baltık Prensesi'nin geçişini, yemyeşil kıyıları, küçücük adaları, kıyılara ve ormanlara serpiştirilmiş evleri izleyerek limanda kalan insanlara el sallayarak Baltık Denizi'ne açılıyoruz. Denizin ortasında, kamaramızda Kaybedenler Kulübü filmini izliyoruz ve hala fiyortların güzelliği ruhumuzu zenginleştiriyor.
Baltık Denizini aştığımız Baltık Prensesi

Helsinki'ye veda

Geçtiğimiz fiyortlar

Fiyort kenarında böyle bir ev, ah!

Fiyort kıyıları

Gün batımında siluetleşen adalar

Mor trenle gittiğimiz, yeşil gezdiğimiz kentlerdir


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Zephry Ekspresi ile Kuzey Amerika'yı Keşif 3: San Francisco

25 Ocak 2020 San Francisco  Üç günün sonunda Emrywill tren istasyonunda iniyorum ve otobüs aktarması ile San Francisco'ya geçiyoruz.  Sa...