24 Şubat 2018 Cumartesi

yolumuza çıkan Kierkegaard: Danimarka

23 Ağustos 2014

Kopenhag
Göteborg istasyonda muhabbet ederek trenin kalkışını bekliyoruz. Kopenhag trenindeyiz, trenin penceresinden otları, inekleri ve koyunları görüyoruz, otların arasından seken bir ceylan çarpıyor gözümüze... Mölme'den Kopenhag'a geçerken aradaki denizde rüzgar gülleri koyulmuş, denizde de rüzgar gülünü ilk defa görüyorum.
Kara ve deniz rüzgar gülleriyle dolu

Trenle içinden geçtiğimiz köyler

Hava yağışlı sürekli, güneşin saatlik göründüğü coğrafyada, insanlar gerçekten güneşi çok özlüyor. Kopenhag'da iniyoruz, Couchsurfing'ten hostumuz Lars'ın evine yürüyerek gitmeyi tercih ediyoruz, kenti tanımak adına. Kentte kanallar var yine ve bisiklet kullanım yaygınlığı. Bisiklet İskandinav ülkelerinde en yaygın ulaşım aracı, coğrafya olarak da kentlerin yapısı düz ve bisiklet kullanımına çok uygun. Trenlerde bisiklet vagonları bulunuyor, bisikletlere çocukları da taşımak için sayısız aparat üretmişler; öne koyulan oturaklar, arkaya koyulan oturaklar, küçük çadırımsı arabalar,  envai çeşit aparat. Kadınların çocuklarıyla esir değil özgür olduğu ülkeler... 
Kopenhag tren istasyonu

Çantalar sırtımızda Lars'ın evine varıyoruz, günlerdir banyo yapmamışız, çamaşırlarımız kirli. Zili çalıyoruz, karşımızda güleç bir yüz... sıcacık karşılıyor bizi. Su getiriyor, meyve isteyip istemediğimizi soruyor, ayakkabıları çıkarınca odayı kokutuyoruz, bir de çantadan çamaşırlarımızı çıkarınca ortalık boğuluyor. Biz ortaya yaydığımız kokudan o kadar rahatsızız ki o ise uzun süredir seyahate çıkmadığı için bu kokuyu özlediğini söylüyor. İskandinav ülkelerinde çamaşır makineleri ortak kullanılıyor, Lars gidip çamaşır makinesinden sıra almaya çalışıyor, çamaşırlarımızı yıkayabiliyoruz, biz de yıkanıyoruz günlerden sonra. Enerjimizin bittiği noktada Lars, bize enerji depoluyor, yolculuğun enerji ve motivasyon gerektirdiğinden bahsediyor. Yeni bir motivasyon kaynağı olarak güzel yemekler hazırlıyorlar Yalçın ile birlikte. Mumlar yakılıyor, içkiler açılıyor. İskandinav ülkelerinin yemek kültürü mum ışığı, içki ve müzik eşliğinde...  Lars'ın çiçeklerle, plaklarla, cdlerle, kitaplarla dolu bir odası var. Yemekte plak çalıyor bize, yaşamı algılama noktasında donanımı yüksek bir insan, konuşabilecek o kadar ortak nokta buluyoruz ki ama İngilizce'mizin yetmemesine çok üzülüyoruz. 

Sabah kalkıp şehir turuna çıkıyoruz, mahalleden çıkar çıkmaz Soren Kierkegaard'ın mezarını görüyoruz. Heyecan verici bir sabah, mezarlıkta. Varoluşsal bir arayışa çıktığımız bu yolculukta varoluşsal acılar çekmiş birinin mezarının başında olmak heyecan veriyor bize. Kiliseleri, kaleleri, sokakları, kendine has dükkanları geziyoruz. Şehirde hem koşu hem bisiklet yarışları var. Şehir öbek öbek tezahürat yapan insanlarla dolu, kalabalık ve çılgınca bağırışlar. Yağmur bir yandan yağıyor, geriliyorum bu beni yoran uyarıcıların arasında. Kalabalıktan kaçıyoruz.
Soren Kierkegaard mezarında Yalçın


Gezdiğimiz kiliseler

Yeşil ışıklı parklarda hayvanlar mutlu


Yine ve yine kanallardan oluşan bir kent

Rotamızdaki İskandinav ülkelerinde İsveç, Norveç, Danimarka sembolik olarak yönetilen krallık saraylarından biri de Kopenhag'ta. Saraya gidiyoruz kraliçe bu sembolik temsiliyeti gerçekleştiriyormuş. Saray önünde, anlamını çıkaramadığımız Saray bando takımının gösterisi oluyor.

Carlsberg bira fabrikasına gidiyoruz, fabrika alanında yolda bir bit pazarı, bit pazarı kültürü çok yaygın, İskandinav ülkelerinde insanlar yeni bir eşya almayı düşünsel olarak çok benimsemiyorlar, insanların kullandığı eşyalar bir sirkülasyon içinde, karşılıklı dönüşüm içinde kullanıyorlar, bu yerleşik bir kültür olmuş bu ülkelerde. Fabrika alanı devasa, bir kısmı müze, müzeyi gezecek zamanımız ve paramız yok , çıkıştan girip üretim makinelerine, taşımacılık yapan eski araçlara, taşımada kullanılan atlara bakıyoruz. Geğirmeyi bile reklam amaçlı kullanmışlar, kazık bir fiyata bira içip çıkıyoruz. 


Calsberg fabrikasında kullanılan atlar


Meyhanede bir dertliyle muhabbet

Aceleyle Lars'ın evindeyiz, birer bira açıyor bize, bir gece daha kalmamızı çok istiyor, çok az muhabbet etmenin, evinde az kalmanın hüznüyle ayrılıyoruz. Bir gün sonra aynı saatte tren garındayız. 
Kopenhag tren garı

Lars, Japon turistler gibi olduğumuzu oradan oraya hızlı bir kent tüketim gezme biçimimizin olduğu eleştirisini yapıyor. Biz de kendimize aynı eleştiriyi sunuyoruz, sürekli bir yetiştirme durumu, daha çok yer görme isteği. Lars daha seyyah, seyahat etme konusunda daha deneyimli. Ama en kısa zamanda seyahat etme felsefemizi yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Zephry Ekspresi ile Kuzey Amerika'yı Keşif 3: San Francisco

25 Ocak 2020 San Francisco  Üç günün sonunda Emrywill tren istasyonunda iniyorum ve otobüs aktarması ile San Francisco'ya geçiyoruz.  Sa...