20 Şubat 2018 Salı

fiyortlara, göllere yansıyarak daha da güzelleşen ülke: Norveç

20 Ağustos 2014

Oslo
Göteborg'dan Oslo'ya giden trendeyiz. Çamlık manzaralardan geçiyoruz, kasabalar düzenli, temiz... Buğday tarlaları, yuvarlak saman balyaları... Oslo tren istasyonundan Couchurfing'ten hostumuz Sebastian'ın evine gitmek için trene biniyoruz. İndiğimiz tren istasyonunda sağanak yağmur var. 

Sebastian pikap ile gelip alıyor bizi. Güler yüzlü konuşkan genç bir adam, karanlıkta kıvrıla kıvrıla pikap ile gidiyoruz. Durduğumuzda bir ormanın kıyısındayız, evleri ile ilgili öncesinde bilgi de vermemişti, ormanın içindeki patikada arkasına takılmış yürüyoruz sadece. Gece, ormanda, karanlıkta ne işimiz var, ben tedirgin olmaya başlıyorum. Neyse ki tedirginliğim kaygı ve paniğe dönüşmeden bir anda tek katlı orman içi bir eve geliyoruz. 
Gece karanlıkta çekilmesi mümkün olmayan, sabah keşfe çıktığımızda çekilmiş bir fotoğraf

Sıcak çay eşliğinde öykülerini dinliyoruz, birlikte yaşadığı kadın arkadaşıyla ikisinin ağzından. İkisi de Polonyalı, arkadaşlarından biri ormanda boş bir ev olduğunu söylemiş gelip bakmışlar eve, tamirat yapmışlar ve yerleşmişler, daha önce hippiler kalıyormuş. Ev yüz yaşında ve her yanıyla doğanın bir parçası. Oturup çay içtiğimiz salonda ahşap masa, şömine, beyaz bir piyano, ağaçlara açılan bir pencere var.  Banyosunu sonradan eklemişler. Camdan bir duşakabin, banyo büyük bir pencere ile ormanın derinliklerine  açılıyor. Duşakabinin içinde duş alırken ormanın içinde hissedebilirsin kendini... Yatak odalarındaki bir pencere de tavanda, gökyüzüne açılıyor ve yine sevişirken yıldızların arasında hissedebilirsin kendini.  Yatmadan önce, akşam çişini ormana yapıyoruz, çiş yaparken kafanı kaldırıp gökyüzüne baktığında siluet halinde gökyüzüne uzanan ağaçların arasından yıldızları görüyorsun.  
Banyo penceresinden ormanın derinliklerine

Ormanın içinde ahşap bir evde uyanmanın keyfi içindeyiz sabah. Sebastian yoga yapıyordu salonda. Bu huzurun içinde huzurda daha da derinleşmek için yapılan yoga... Ağaçların ruhunu, ormanın derinliğini, evin yüz yıllık öyküsünü yakalamak için "nameste" demek. Hep birlikte kahvaltı yapıyoruz, ormanın ıslak kokusunda patikadan ormanın dışına çıkıp otobüs ile Oslo'yu gezmeye gidiyoruz.
Oslo'da şehir dışındaki yaşam

Yeşillik ve göllerin içinde bir yaşam

Lotuslar

Çatıların üstünde yosunlar

Opera binasıyla şehri tanımaya başlıyoruz. Camdan postmodern bir mimari ile yapılmış ama cam mimarinin soğukluğunu hissetmiyorsun. Binanın tüm girinti ve çıkıntılarına,tüm katlarına yürüyebiliyorsun, dokunabiliyorsun binanın her yanına, insanı dış yapısı ile içine çeken bir mimari. 
Oslo opera binası

Parlamento binasına gidiyoruz, binanın içine kadar girdikten sonra güvenliği görüyoruz. İçeriyi gezmek istediğimizi söylediğimizde şuan toplantı olduğunu ama birkaç saat sonra gezebileceğimizi söylüyor, şaşırıyoruz. Panik yapan, kötü davranan, yasaklayan bir güvenlik yok. Sembolik olarak  krallığın varlığını sürdürdüğü saraya gidiyoruz, orada da aynı şekilde, çok sade, güvenlikten korumadan uzak. Sarayın bahçesinde insanlar kasılmadan dolaşıyor. Şehrin terasına çıkıp adaları seyrediyoruz, hukuk fakültesini görüyoruz tesadüfen, fakülteyi dolaşıyoruz. Bir kilisede ince yuvarlak bir parça ekmeği şaraba batırıp ağızlarına koyan papazın elinden yemek için insanlar sıraya girmiş, ben de sıraya giriyorum ve  payıma düşeni almak istiyorum, papaz dilimin üzerine şaraba batırılmış ince ekmeği koydu, anlamını pek bilmediğim bir Hristiyanlık ritüeline ben de katılmış oldum. 

Vigeland heykel parkına gezmeye gidiyoruz akşamüstü. Gustov Vigeland'ın insanın tüm hallerini taşa nakşettiği ve insanlık tarihine, insanın doğasına dair inanılmaz bir yaşam enerjisi ortaya çıkarıp seni de bu yaşam enerjisine dahil ettiği, her bir heykeldeki eylemselliği ve duyguyu merak edip hepsini tek tek dolaşmak ve hepsine kafa yormak istediğin yüzlerce heykel. Bu heykellerin öyküleri çoğu zaman iç içe geçmiş, birbirinden türemiş, birbirinde çoğalmış eylemsellikleri ve duyguları barındırıyor. Kadın erkek ilişkileri, insanının biyolojik ve psikolojik evreleri, insana dair tüm haller yani insana ve  yaşama dair her şey bu heykellere yansımış. Etkilenmemek imkansız. 
Gustav Vigeland'ın heykellerinden oluşan bir park

Yaşamın diyalektiği, yaşamın başlangıcı ve sonu ve koruma duygusu

Ah, nasıl güzel bir sevgi bu

121 heykelin yer aldığı sütundan bir kesit

Annenin adayışı

Belki acı bir haber almış, belki küsmüş bir kadın ve onu teselliye yönelen eşi

Akşam eve geç gittik, ormana yani, karanlıkta ormanın kuytusunda yolumuzu bulmaya çalıştık. Sebastian ve sevgilisi de yeni gelmişler, akşam yemeği hazırlıyorlardı, birlikte salata türü bir şeyler yedik. Edvard Munch'un Norveçli olduğunu öğreniyoruz ve müzisyen Mari Boine'den bahsediyoruz. İskandinavya'nın en eski halkı Samilerin sesi olan Mari Boine'den.  

O yorgunlukla ormanın derinliklerinde derin bir uyku çekiyoruz. Sabah yoga yapan çift ile karşılaşıyoruz, çantalarımızı alıp ormanın nemli ortamında çaylarımızı içip yola koyuluyoruz. Atmosfer Rize kokuyor. 

Bergen
Tren istasyonundayız, Bergen'e gideceğiz, Norveç'in en batısı. Tren yolu sürprizlerle dolu, dağlık bölgeye çıkıyor tren, dağların arasında göller görüyoruz, tırmandıkça buzulları görüyoruz. Çam ormanları bitiyor,  yaylalar başlıyor. Kayaçlık, çarşak etraf. İkizdere gibi dağların doruklarından başlayan incecik akan dereler... Bu güzellikler Hallingskarvet Ulusal Parkı'nda. Parkın içindeki Finse istasyonunda iniyor insanların bir çoğu. İstasyonun yüksekliği 1922 metre. İnsanların bir kısmı da Myrdal  istasyonunda iniyor. Yayla, kayak, buzul, dere, göl, çam ağaçları, kayaçlar, yansımalar... Bu güzelliklerin hepsi bir arada. Trenden inenler çok olunca "biz de mi insek?" diye düşündük. Ama yanımızda kamp malzemesi olarak yazlık malzemeler vardı. İnanılmaz güzel bir tren rotasıydı, dağdan trenle aşağı indikçe fiyortları görmeye başladık. 
Tren yolumuzda 1900 metredeki yaylalar


Buzul gölleri

Buzullar, belki milyarlarca yıllık

Buzula bakan yayla evleri

Buzul gölleri

Dağlardan incecik gelen nehirler

Yükseklik korkusu olan benim gibiler için fotoğraflarına bile bakması insanın içini bir hoş eden "Trolltunga" kayası da bu bölgede. Bergen kenti, fiyordun etrafında kurulmuş dağlık bir yerleşim. Etrafta çok fazla turist var, kalacak yer bulmak imkansız, ancak kamp alanı bulabildik kendi bütçemize uygun. Bergen'de dolaşıyoruz. Tekne ile fiyort turları fahiş fiyatlarda. Bir fiyort ki en uzunuymuş, tekneden inip dağa tırmanıyorsun. Bergen'de eski, ahşap, renkli evlerin arasında dolaşıyoruz. 
Kuzey Denizi'ne açılan Bergen

Bergen'den ilginç mimari örnekleri

Bergen mimarisinin canlandırıldığı bir bölge

Bergen sokakları

Açık havada bir orkestranın konserini dinliyoruz,  hava felaket soğuk, kamp alanının yolunu tutuyoruz. Kamp alanı bir fiyordun kenarında, çadırımızı atıyoruz. Bu gece zor geçecek belli ki, hava çok soğuk, bizde ince malzemeler var. Çadırı kurar kurmaz uyuyoruz, karavancılar etrafımızda. Sabah erkenden Stavenger otobüsüne yetişmeye çalışıyoruz.


Bir fiyordun kenarında kamp alanımız

Kamp alanında karavancılar ağırlıkta, biz de çadırımızı attık aralarına

Stavenger
Fiyorttan fiyorta giden bir rota. Harika... Fiyortlar, köprüler, feribot ile geçiş, fiyortta yelkenliler, fiyord kenarı evler, dağlar, kayalar, farklı bir flora tipi, yansımalar... Otobüs yolculuğunun güzergahı büyüleyici, ne ararsan bir güzelliğe dair her şey bu yolculukta ama kafam düşüp gözlerim kapanıyor uykusuzluktan, gözlerimi açık tutmak için inanılmaz bir mücadele veriyorum, dalmışım, açıyorum gözümü manzara cennet, uyur ve uyanıklık arasında büyülü bir rüyaydı sanki yolculuk. Stavenger'e geldiğimizde öğleden sonraydı. Deli gibi yağmur yağıyor, o saatten sonra fiyort turu imkansız, trene atlayıp Oslo'ya geri dönüyoruz. Manzara yine büyüleyici, vadiler, dereler, göller, uyu uyan, rüya. İskandinavya ülkeleri huzurun mekanı. 
Göle yansıyarak güzelleşen orman

Yansımada anlamını derinleştiren coğrafya

Fiyortların arasından otobüsümüzü almaya gelen feribot

İki evlik bir ada

Buzullar hep oymuş coğrafyayı

Buzul oyuntularının üzerinden geçen köprüler

Oslo otobüs terminalinde yarınki Kopenhag trenini bekliyoruz,  otobüs terminalinde uyku tulumlarının içinde tanımadığımız bir gezgin, Yalçın ve ben kepenk dibinde uyumaya çalışarak geçiriyoruz geceyi, sabah görevlinin kaldırılması ile uyandık. Otobüs terminalinden tren istasyonuna geçtik. Soğuk, görevli uyumaya izin vermiyor. Kopenhag'a tren yok, Son anda Göteborg trenine atlıyoruz, uyuyarak geçiyor yolculuk.


Yansımalar ülkesinden ayrılmanın hüznü


Mor trenle, sarı otobüsle, pembe feribotla gittiğimizdir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Zephry Ekspresi ile Kuzey Amerika'yı Keşif 3: San Francisco

25 Ocak 2020 San Francisco  Üç günün sonunda Emrywill tren istasyonunda iniyorum ve otobüs aktarması ile San Francisco'ya geçiyoruz.  Sa...