16 Şubat 2018 Cuma

renklerin sadeliğinin coğrayası; İsveç

17 Ağustos 2014

Stockholm
Baltık denizinin ortasında, lüks Baltık Prensesi gemimizin sıcacık kamarasında aldığım sıcak duştan sonra tertemiz çarşaflarda güzel bir uyku çektim. Yolculukta lüksü sevmem, arada bir olunca da şımarıyorum. Sabah 06.00'ya doğru uyanır uyanmaz kendimi hemen üst kattaki güverteye attım. Finlandiya'da Turku'dan ayrılırkenki gibi Stockholm'de de adalar, koylar, fiyortlar karşıladı bizi. Manzara sabahın tazeliğinde beni içine çekiyor. Küçük adalar, kıyılarındaki küçük evler, sakinlik, sessizlik ve huzura dair ne varsa hepsi bu anın içinde. Stockholm belli belirsiz görünüyor, Baltık Prensesi kente yanaşmaya çalışıyor.
Baltık Prensesi, fiyortların içinde ilerliyor

Coğrafya öyle girintili çıkıntılı ki koca gemi daracık oluşumların arasından geçiyor

Fiyort kenarlarında küçük yerleşimler

Yansımalarla, küçücük adalarla, adaların üstünde küçücük ağaçlarla küçük bir orman

Küçücük köyün dalgalanan yansıması

Sabah erken saatte kentteyiz. Couchsurfing'ten hostumuz Bert'in evini tahmin ettiğimizden daha çabuk buluyoruz. Bert az çok Türkçe biliyor ve yarım yamalak Türkçesi ile bizi sıcacık karşılıyor, evinde başka bir Alman gezgin daha var. Hep birlikte kahvaltı yapıyoruz ve Alman gezgin bize veda ediyor. Biz de öğlende Stockholm'u dolaşmaya çıkıyoruz.
Stockholm'de kahvaltımız ve sevgili Bert

Adalardan oluşan kentin yapısını gezmek istedik, adalar birbirine köprüler ile bağlanmış. Eski yerleşimin olduğu adayı teraslardan seyrettik, panoramik görüntüsü güzel bir şehir, çatılar siyah, aralara serpiştirilmiş kiliseler yükseliyor. Çiçek kültürü bu kentte çok yaygın. Kilise mimarilerini dışarıdan izliyoruz. 
Sivri siyah çatılarıyla Stockholm mimarisi


Baltık Denizi'nde lotus

Çiçeklerle bezeli bir kent

Eski şehrin olduğu adacığa geçiyoruz. Daracık sokaklar, mimarideki ayrıntılar Mardin mimarisine benziyor, bir köprü altından sokağa devam ediyorsun, aynı zamanda köprünün üstünde ev yapılmış. Mardin mimarisinde bunun adı "abbara"dır, evlerin altındaki sokak geçitleridir abbaralar. Rengarenk evler... Tesadüfen çıktığımız bir meydanda İsveç Akademisi'nde Nobel Müzesini görüyoruz. Bu müzede Nobel sahiplerinin karton katalogları tavana asılmış. Orhan Pamuk'un ismi de muhtemelen o katalogların arasındaydı ama bizim gönlümüz, vicdanımız, insan sevgimiz, edebi hassasiyetimiz Yaşar Kemal'den yana olduğu için ve Nobel ödülünün samimiyetine inanmadığımız için bu müzeyi çok önemsemiyoruz. 
Yalçın, Nobel Ödülüne duyduğumuz hissiyatı burda yansıtmış zaten.


İsveç Akademisi'nin olduğu meydan, renkli evleriyle



Eski Stockholm'e bayılıyoruz, eski daracık rengarenk sokaklar, naif dükkanlar, ağaç altı küçük cafeler... Son bir sigara içmek için devasa bir ağacın altında, banklarda oturup sigaramızı içerek Stockholm'de bir günü bitiriyoruz. Daracık sokaklardan Bert'in yaşadığı adaya yöneliyoruz.
Akşamı karşıladığımız cafe

 Eski Stockholm'un daracık sokakları

Eve yürürken parlamento binasının yanındaki bir parkta  ne olduğunu anlayamadığımız bir eylemsellik vardı, önce ikili gruplar halinde bedenleriyle birbirine dokunarak akışkan heykeller gibi akan bir eylemin içindeydiler, sonra iki ayrı grup birleşti ve dört kişi aynı dokunma doğaçlamasını ve akışkan heykelleri devam ettirdi. Bu etkinliğin adı neydi bilemedik. Daha önce parklarda yoga yapanlara tanık olmuştuk ama bu farklı bir şeydi. 

Akşam eve gidiyoruz, Bert bizim için yemek hazırlıyor. Şaraplı bir sos ile İsveç köftesi yapıyor, bayılıyoruz yemeğin tadına. Bert'in  başlangıç aşamasındaki Türkçe'sini pratik yapması için yardımcı oluyoruz. Bert inanılmaz hoş bir insan, yorgunuz, İsveç'te Rize çayı içmenin ayrıcalığını yaşıyoruz.
Hostumuz Bert, güzel insan


Mum ışığında, çiçekler arasında, dostlukla güzel bir akşam yemeği

Yeni bir günde gezmek istediğimiz birkaç yeri gezip öğleden sonra Oslo'ya geçmek istiyorduk ama kahvaltı derken evden çıkmamız öğleni buluyor. Hazır geç kalkmışken bir barda bira içtik sokağa nazır. Sokaklarda dükkanlar, markaların boy gösterdiği dükkanlar değil, dükkanlar daha yerli, daha otantik, dekoratif ürünlerle süslü. Kapitalizmin tek tipleştirdiği dükkanlardan eser yok, bisiklet çok yaygın şehirde. Erkekler çocuk bakımında oldukça becerikli görünüyor, bisikletlerinin arkasına bebek oturaklarını, bir aparatla bağlanmış çocuk bisikletlerini veya bisikletin arakasında giden çocuk çadırlarını yerleştirmişler. Anne, baba ve çocuklar hep birlikte sokakta bisiklet kültürünü yaşatıyor. Anne ve babanın çocuk bakımında eşit role sahip olduğunu görüyoruz. Devletin de politikalarıyla çocuk sahibi olma ve bakımını kolaylaştırdığını öğreniyoruz.

Bert'in oturduğu adadan eski yerleşimin olduğu adaya, oradan da müzelerin olduğu adaya geçtik. Stockholm'u bu adalar oluşturuyor. Adaların birinde batık bir geminin 200 yıl sonra çıkarılıp sergilendiği müzeye gidiyoruz ama çok pahalı ve giremiyoruz. Başka müzelere baktık, onlar da öyle. Adada tur atmakla, parklarda dolaşmakla, denizi, insanları, mimari yapıları seyretmekle günü geçirdik. Hoş bir yelkenlide sigara molası verdik, yelkenlinin adı  Matilda idi, eski ahşap mobilyaların olduğu, otantik kaplarda çiçeklerin yetiştirildiği renkli bir yelkenli, içinde kimse olmayınca biraz keyif sürdük. Tesadüfen gözümüze kestirdiğimiz bir mimariye doğru giderken, o mimarinin yaban hayatını çevreleyen  geyik, ayı, kurt gibi envai çeşit yabani hayvanı gözlemleyebildiğin bir alan olduğunu öğreniyoruz, burası da oldukça pahalıydı.
Viking tarzı yelkenli

Eski mimarinin önünde yeni teknoloji gemiler

Sigara keyfi yaptığımız yelkenli

Sevişgen bir Swedish hatırası

Stockholm'de son günbatımımız

Akşam yemeğini biz yaptık, Bert şarap açtı, muhabbetle yedik. Bert, Türkçe öğrendiği kitaptan Türkiye'deki kuralları okudu, komik ve gerçekti anlatılanlar, güldük bir hayli...
*Türkiye'de taksi şoförü fazla para almak için sizi uzun yoldan dolandırabilir.
*Tanımadığı kadınlara veya erkeklere toplu taşıma aracında gülünmemeliydi, kur yapıldığı sanılabilirdi. 

Bert'in Türkçe metin okumaları da komikti, Bert rahat rahat 50-55 yaşında vardı, kendisi daha çok insanları misafir eden biriydi. Bir hayli de gezmiş. Umutları, hobileri oldukça taze. Bert, bizim kültürümüzde yetişkinlerin karamsarlığını taşımıyordu, ölüme yakın duran bir ruh hali de yoktu, tam tersine umutlu, gezmeyi seven biri. Bambaşka bir kapı açtı bize.

Sabah hep birlikte kalktık, Bert işe, biz de Oslo trenine yetişeceğiz. Sabah öyle bir bisiklet trafiği ile karşılaşıyoruz ki şok oluyoruz. Araç trafiğinden çok bisiklet yolunda trafik var. Bisiklet yolunda, karşı karşıya geçmek için dakikalarca bekledik, onlara bakarken ve şaşırırken bir hayli oyalandık. Adadan adaya geçecektik altı üstü. Stockholm garına gelince trenin yeni gittiğini öğreniyoruz, tam bir hayal kırıklığı. Oslo'ya diğer tren öğleden sonra, onu beklemeyeceğiz, nasıl olsa interrail biletimiz var, istediğimiz trene binebiliyoruz. Trenlere bakıyoruz en yakın tren Göteborg'a, trene atlayıp Göteborg'a yola çıkıyoruz. 

Göteborg Yollarda çam ağaçları, sarı buğday tarlaları, buğday çok fazla yetiştiriliyor bu coğrafyada anladığımız kadarıyla, inek ve koyun çok fazla var. Öğleden sonra Göteborg'dayız. Uyumamak için ciddi mücadele verdiğimiz ama uykuya yenik düştüğümüz bir yolculuk oluyor. Göteborg'da sağanak yağmur karşılıyor bizi. Pançolarımızı giyiyoruz, sokaklara vuruyoruz kendimizi. Göteborg'un eski yerleşimi Haga'ymış. Orayı bulmak için yola çıkıyoruz, yağmur hızlanıyor. Bir marketten altılı bira alıp bir çatının altına sığınıyoruz, bir yandan biralarımızı içerken bir yandan yağmuru izliyoruz. Yağmurun dinmesini bekledikçe o hızlanıyor. Sokaktaki  insanları gözlemekten başka bir şey gelmiyor elimizden, insanlar yağmura alışmış burada, bisikletle dolaşan, çocuğu ile dolaşan, rahatlar ve keyifliler. Sarhoşuz, sokaklarda saçmalayarak trenin yolunu tutuyoruz.
Göteborg'da sağnağın altında yapabildiğimiz sokaklarda içip saçmalamak oldu


Pembe feribotla, mor trenle gittiğimiz, yeşil gezdiğimiz kentlerdir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Zephry Ekspresi ile Kuzey Amerika'yı Keşif 3: San Francisco

25 Ocak 2020 San Francisco  Üç günün sonunda Emrywill tren istasyonunda iniyorum ve otobüs aktarması ile San Francisco'ya geçiyoruz.  Sa...