14 Mart 2017 Salı

Rumların tarihinden Çingelerin tarihine kısa bir yolculuk; Kırklareli


Kardeşim ve Ben, Motosiklette














06/ 08/ 2008 

Kardeşimle çantalarımızı toplayıp gecenin bir vakti İstanbul’dan ayrılıyoruz. Gece trafik olmaz diye 04.00’te motosikletle yola koyulduk. İstanbul'u bir baştan bir başa geçeceğiz. Yollar tenha. Boğaz Köprüsü’nden geçerken deniz; karanlık ve esintili, yalılar; ışıklı, derin, yıllanmış bir sessizlikte. Esintinin içinden sarsılarak geçiyoruz. İki yanımızda da manzara büyüleyici. İstanbul, derin uykuda. Git git bitmiyor İstanbul, hareketsiz oturmak da fazlasıyla yoruyor insanı. 

Güneş arkamızdan doğmaya başlıyor, hasadı yapılmış bir ekin tarlasında bir grup leylek kahvaltı telaşında. Trakya’da ilerliyor olmanın keyfini günebakanlar her an hissettiriyor. Otobandan çıkıp köy yollarına sapıyoruz, köyler yeni uyanıyor, insanlar daha sokaklara düşmemiş. Kaynarca’nın altındaki tarlalara sapınca Kaynarca yaslandığı tepe ile tam karşımızda. Çok seviyorum bu ezeli kasabayı.


Ayçiçekler Güne "Merhaba" Derken

Pınarhisar'a gitmeden Kaynarca köy yoluna saptığımızda karşımıza Sıçan Adnan çıkıyor. Her yerleşimin olduğu gibi Kaynarca'nın da şahsına münhasır tipleri var. Sıçan Adnan bunlardan biri. Genelde at arabasını deli gibi kullanması ile bilinir ve sokakta yürüyerek gördüysen kollarını iki yana sarkıtmıştır ve kendini sanki sürükleyerek yürür.


Kaynarca'nın Renkli Simalarından Sıçan Adnan

Kardeşimle bahçemizden topladığımız domates, biber, kavun, soğan, erik, elma ne varsa motosikletin sepetine dolduruyoruz ve kısa bir Trakya turuna çıkmak istiyoruz. Amacımız Dupnisa Mağarası’na gitmek oradan da kuzeye, Karadeniz’deki sahil kasabalarını dolaşmak. Kaynarca’dan çıkınca köy yollarından geçerek Üsküp’e vardık. Meydanda, çınarlar altında köy kahveleri var, oturup sabahın ilk çayını amcalarla içiyoruz. Çınar ağaçları, küçük yerleşimlere çok güzel yakışıyor. Üsküp de tarihin Rum kasabalarından, kilisesinden eser kalmamış ama Rum evleri duruyor. 


Üsküp’te Asmalarla Kaplı Bir Rum Evi  

Köyden köye, köyden köye devam ediyoruz. Bir sonraki mola yerimiz yine bir köy kahvesi, üç amcanın misafiri oluyoruz.
                                   
Çınarlar Altında Bir Balkan Köyü Kahvesi

Balkan köylerinden geçerek Dupnisa Mağarası’na geliyoruz, yeşillik bir alandan yürüyoruz, mağaraya ulaşmak için. “Mağaranın içinde ve çevresinde içki içmek yasaktır.” yazılı bir tabela çarpıyor gözümüze. Eminim ki dünyanın hiçbir yerinde böyle bir uyarı bulunmaz. Tabi Trakya topraklarında olunca iş değişiyor, Trakyalılar ne zaman küçük bir su birikintisi görse oraya çilingir sofrasını kurar. 

Trakya topraklarının içki ile bağlantısı biraz araştırılınca MÖ’ye, Şarap Tanrısı Dionysos’a kadar uzanır. Peki, Dionysos kimdir, o dönemin önemli tiyatro muharririnin kaleminden öğrenelim. Euripides “Bakkhalar” adlı tragedyasında Dionysos’un özelliklerini şu şekilde dile getirir; 
Dionysos, Trakyalı bir doğa tanrısıdır. Topraktan fışkıran bitkileri ve bu bitkiler arasında insanı en çok etkileyenleri, insan yaşamına yön verenleri, doğanın mevsim mevsim değişmesini kişiliğinde simgeler. Onun simgelediği asıl büyük kuvvet, doğanın kendisi değil, insanla doğa arasındaki ilişki, insanı doğanın sırlarına erdiren büyülü bir güçtür. Doğanın sırlarına ve gücüne ermek, yani tanrılaşmak, insan için ulaşımı en çok özlenen bir aşamadır. Bu yol, şarap ve sarhoşluktur. İnsan ancak şarabı elde ettikten sonradır ki yaratıcılığın kökeninde bulunan değişim yapma gücüne kavuşacaktır. 

Dionysos; Heykellere, Resimlere, Mozaiklere Konu Olmuştur

Farklı Dionysos Sunumları

İşte Dionysos içkinin, sarhoşluğun felsefesini bu şekilde oluşturmuş ve bunu bağbozumu şenliklerinde en uç noktalara taşımıştır. Bu şenliklerde Bakkha adı verilen kadınlar, Dionysos’un eşliğinde toplanırlar. Kadınlar ellerinde sarmaşık sarılı sopaları, vahşi, çılgın haykırışları ile Dionysos’a tapınırlar. Bu sırada evli kadınlar, gruplar halinde kurban sunarlar, kendilerini Dionysos cümbüşüne kaptırırlar ve genellikle Dionysos’a ilahiler söylerler. İşte bu bağbozumu şenliklerinden de insanlık tarihi için önemli olan, insanın kendini, doğayı, inançlarını yansıttığı, tekrar tekrar yaşattığı ‘tiyatro’ sanatı doğmuştur.

Yaşlı Bir Dionysos Tasviri

Dupnisa Mağarası, turizme yeni açılan bir mağaralara. Ancak yarasaların çiftleşme döneminde mağara bir süreliğine turizme kapatılıyormuş. Bilim insanlarının araştırmalarına göre 3–4 milyon yıllık bir oluşumun içerisinde. Mağaradan girer girmez, mağaranın içinden akan yer altı nehrinden dolayı soğuk bir hava karşılıyor bizi, mağaranın her yerinde damlayan, akan yer altı sularının kireçtaşını aşındırması ile binlerce insan, hayvan, bitki figürü ortaya çıkmış. Sanki başka bir gezegene düşmüşüz gibi. Yerden akan soğuk suyun buharından dolayı mağarayı kaplayan pus, uçuşan yarasalar ve yarasaların sesleri insanı iyice sarmalayıp başka bir dünyanın içine çekiyor. Korktum, şaşırdım, büyülendim.
     
Dupnisa Mağarası’nda Aşağıya Sarkmış Bir Yüz


Bir Dikit


Kireçtaşının Kolayca Şekillenen Yapısı

Yola devam ediyoruz, Yıldız Dağları’ndaki Istıranca Ormanları’nın içinden Demirköy’e doğru ilerliyoruz, böğürtlen, kızılcık yiye yiye. Böğürtlen toplayan köy kadınlarını selamlıyoruz, saatlerce meşe ormanlarının içinden ilerliyoruz. Karadeniz'e yaklaştıkça ormanlar sıklaşıyor, biz de dağlara tırmana tırmana ilerliyoruz. Odun tomrukları simetrik bir şekilde üst üste yığılmış, yığın yığın tomruklar. Demirköy’de bir kahvede çay molası veriyoruz. Bir de bakıyoruz ki kahvede Kaynarca’dan Roman komşumuz Turan Abi. Geçici olarak Demirköy’de odun işinde çalışıyormuş. Bizi görünce çok mutlu oluyor. 


Roman Komşumuz Turan Abi

Turan Abi Kaynarca’nın renkli simalarından, genelde hamallık yaparak para kazanan ve kazandığı parayı da olduğu gibi içkiye yatıran kasabanın sayılı alkoliklerinden. Romanların felsefelerinden bir tanesi de bu; günü yaşamak…

Evimiz, Kırklareli'ne giden ana caddenin alt tarafında, üst tarafı ve evimizin karşısı da Roman mahallesi. Çocukluğum Romanları gözlemlemekle geçti. Turan Abi, annesi Necibe Abla Roman mahallesinin vazgeçilmezlerinden. Birlikte çok iyi komşuluk yaptık. 


Turan Abi'nin Annesi Necibe Abla

Demirköy’den İğneada’ya devam ediyoruz. Bulgaristan’a sınırı olan küçük bir Karadeniz kasabası, Karadeniz’in dalgaları haşin.



 Bir Karadeniz Kasabası; İğneada

Ne zaman bir deniz kıyısında otursam içime bir anlamsızlık duygusu çöker ve gitmek isterim. Denizi anlamlandıran bir insan değilim ben. Bu ova çocuğu olmamla ilgili bir şey sanırım. Yine aynı anlamsızlık geldi çöreklendi yüreğime, normalde bir gece burada kalmayı planlarken geri dönmeye karar veriyoruz. Dönüş yolumuz farklı bir güzergâh, gün batmak üzere. Ormanın arasından, dönemeçli yollardan devam ediyoruz. Güneş ışıkları huzme halinde ormana sızıyor. Gözü okşayan bir görüntü. Kısa aralıklarla sıralanan çeşmeler, bir çeşme başında mola veriyoruz. İki abi, çilingir sofrasını kurmuş, akşamın serinliğinde demleniyor. Sepetimizdeki sebze ve meyveleri çıkarıp akşam yemeğimizi onlarla yiyoruz. 
                        
12/ 08/ 2009
     
Aylardan beri, Kars’tan başlayıp da Anadolu’nun kırktan fazla kentini dolaşan Hürriyet Treni bu akşam Kırklareli'ndeydi. 25 yıl aradan sonra Kırklareli İstasyonu’na ilk defa bir yolcu treni geliyordu. Trenlerin bu istasyondan kalkıp da İstanbul’a gittiği dönemler siyah-beyaz fotoğraflarda kaldı artık. 

Hürriyet Treni’nin kente geliyor oluşundan dolayı dünyaca ünü olan Roman müzisyen Burhan Öçal konsere geldi. Burhan Öçal ve ekibi, asma davul ve zurna ile Jazz ritimlerinin en güzel örneklerini çaldı. Tabi Romanların keyfine diyecek yoktu. 9-8’lik ritimlerle en güzel göbekleri attılar. Hürriyet Treni bir hayli geç geldi, trenin düdüğünün duyulması ile konserdeki herkes trene akın etti ve Roman çocukları, o coşkuyla trenin tırmanmadık bir yerini bırakmadı, en keyifli görüntü buydu, ne yapsın çocuklar hiç tren görmemişler ki…

Kırklareli İstasyonu, En Az 25 Yıl Öncesi, İstanbul-Kırklareli Ekspresi
   

Hürriyet Treni’nin Süslenmiş Vagonları 


Hürriyet Treni İçin Süslenmiş Kırklareli İstasyonu

Hürriyet gazetesinin 60. yıldönümü, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin kabulünün 60. yıl dönümüne denk geliyor diye Hürriyet gazetesinin organizasyonu olan Hürriyet Treni, “Hürriyet Hakkımızdır, Tren Özgürlüktür” sloganıyla yola çıkıp gittiği her kentte insanlara “İnsan Hakları Beyannamesi”nin ilkelerini ulaştırmak gibi bir amaç gütmüş. 

Medyada aylarca yazıldı, çizildi bu konu üzerine. Yıldıray Oğur adlı bir gazeteci şu soruyu soruyor Hürriyet gazetesine; “60 yıldır Anadolu coğrafyasında her gün basılan Hürriyet gazetesi, 60 yaşındaki İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin ihlal edilmedik herhangi bir maddesini bıraktı mı acaba?   

Gazeteci hem beyannameden hem de gazetenin yapıp ettiklerinden örneklerle ihlalleri su yüzüne çıkarıyor. Onun kaleminden bir bakalım:

Beyannamenin 2. maddesi şöyle der: “Herkes; ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir görüş, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğuş veya herhangi başka bir ayrım gözetmeksizin bu bildirge ile ilan olunan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir. Gazeteci en büyük ihlalin Hürriyet gazetesinin logosu ile yaptığını vurguluyor. “Kürtlerin, Arapların, Lazların, Çerkezlerin yaşadığı bir ülkede 60 yıldır logosunun altında “Türkiye Türklerindir” sloganıyla çıkan bir gazete 60 yıllık bu maddeyi her gün hem de basılan her sayısında binlerce kez ihlal etmektedir.”

Yani Hürriyet Treni, Hürriyet gazetesinin içini dolduramadığı bir reklamdan ileriye geçmiyor eleştirel düşünen bireyler için. 

Bir gün de Kırklareli'ne Rumlardan kalan evleri bulmak, gezmek, olabiliyorsa içlerine girmek için gittim. İlk gittiğim yer Kırklareli'nin girişindeki   Kocahıdır İlköğretim Okuluna gittim. İki katlı, sütunlu, taş bir bina. Hala ayakta ve hala çok güzel.


Sütunlarının Güzelliğiyle Kocahıdır İlköğretim Okulu


Kocahıdır İlköğretim Okulunun Giriş Kapısının Süslemeleri

Sanırım Rumlar zamanında da bu bina okul olarak kullanılıyormuş. Çünkü giriş kapısının üstündeki süslemelere baktığımızda süslemelerin içinde dünya, kitap, deney malzemelerini gösteren küçük heykelcikler var.


Okul Olduğunu Gösteren Eğitim Araçları

Arastanın oradan yukarıya çıkıyorum. Rumlardan kalan evlerden oluşan bir mahalle, aynı zamanda Romanların yaşadığı mahalle. Birbirinden güzel Rum evleri var.                    


Taştan Ağır Bir Yapı ve Rumca Birlikte


Taş, Ahşap, Metal, Süslemelerle

Bazı evlerin içine girme fırsatım oluyor. İçeride gördüklerim de ayrı büyülüyor beni. Tavan süsleri, resimlerle...



Bir Odanın Tavanından


Başka Bir Odanın Tavanından


Her Odada Farklı Bir Kompozisyon


Bu Tavan Süslerine Bakıp Uyumak ve Rüyanda Bu Yelkenlilere Binip Gitmek

Tavan süsleri kadar girdiğim evlerde tavan lambalarının süsleri de çok hoştu. Ahşap işçilik ağırlıklı. Rumlar ne kadar da estetiğe önem veriyormuş. Ellerine, emeklerine, kültürel birimlerine sağlık...                                                     
                               

Lambanın Estetikliği İçin Harcanan Emek


Serpiştirilmiş Yapraklar


Ne Güzel İnsanlarmışsınız Siz

İnilesi, Çıkılası, Oturalısı, Üzerinde Düşünelesi Trabzanlı Ahşap Merdivenler
Kaynarca'da son gecemde Turan Abi'ye dair ömrüm boyunca unutamayacağım bir monoloğa tanıklık ettim. Gecenin ilerlediği bir vakitte ana caddeye bakan odamda yol hazırlığı yaparken Turan Abi’nin konuşmasını duydum, Turan Abi her zamanki gibi işçilikle kazandığı -ki Demirköy’de odun işçiliğindeydi en son-  parayla içkisini almış ve ana caddenin kıyısındaki eşek arabasına dayanarak içmeye başlamış, bir yandan içip bir yandan da kendi kendine konuşuyor. Belki de Trakya topraklarında Dionysos’un ruhunu en fazla yâd eden kişi ve belki de Dionysos’un mirası olan tiyatroyu her gece tek başına tekrar tekrar oynayan kişi. Bu gece Turan Abi “insanlığın trajedisini” oynuyordu. Konuşmalarına kulak kabarttım ve duyduğum beni insan olarak çok incitti:

— Biz çingene değiliz, hayatta kabul etmem bunu. Kim demiş biz çingeneyiz diye?

Bu aşağılanmışlık hissi bilinçaltının hangi katmanından geliyordu da içki içtiğinde dayanılmaz bir acıya dönüşüyordu? Neden bu gezegende, bu coğrafyada nüfus olarak azınlık halklar sığıntı durumunda ve bilinçaltları hep bu şekilde darmaduman?


Kırmızı; Motorsikletle Gittiğimiz, Yeşil; Gezdiğimizdir





2 yorum:

  1. Thanks for sharing, nice post! Post really provice useful information!

    An Thái Sơn chia sẻ trẻ sơ sinh nằm nôi điện có tốt không hay võng điện có tốt không và giải đáp cục điện đưa võng giá bao nhiêu cũng như mua máy đưa võng ở tphcm địa chỉ ở đâu uy tín.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Thank you so much. I hope it will be useful for your trip.

      Sil

Zephry Ekspresi ile Kuzey Amerika'yı Keşif 3: San Francisco

25 Ocak 2020 San Francisco  Üç günün sonunda Emrywill tren istasyonunda iniyorum ve otobüs aktarması ile San Francisco'ya geçiyoruz.  Sa...