19/10/2012
Samsun'dan bisikletleri otobüse koyacağız, bir gece öncesinden iki bisikleti de parçalara ayırıp kutulara yerleştiriyoruz. Ama Gerze otogarına gelince ceviz çuvalları, elma çuvalları, yoğurt, peynir bidonları otobüslere yüklenmeyi bekliyordu. Bayram öncesi Samsun otogarını düşünemiyordum. Giresun'dan kalkan otobüs Samsun'a geldi. Otobüsün bagajı fındık çuvalları, ceviz çuvalları, balık kasaları ile tıka basa dolu, en sona bizim biçimsiz bisiklet kolileri kaldı. Bisikletlerimizi almamakta ısrar ediyorlar, bir sürü tartışma yaşıyoruz "yarın akşamki otobüs ile göndeririz" diyorlar. Biz kabul etmiyoruz, neyse ki sıkış tıkış da olsa bisikletleri koyuyoruz.
Kısa bir süre sonra uykudaydım, gözlerimi Toros Dağlarında açtım, Kıraç, kayaç Toroslardan geçiyorduk. Serik otogarına geldiğimizde bisikletleri çıkardık, o tıka basa bagajda dağılan bisikletleri toparlamak için saatlerce uğraştık, otogarın ağaçlarının altında. Bisikletlerle yola çıktığımızda öğle yemeği için kamyoncuların çoğunlukla geldiği bir çorbacıya oturduk. Alanya yolu üzerinde otoban trafiğinde 15 kilometre gidince Belkıs ören yeri tabelasından köy yollarına saptık. İşte bisiklet için en güzel yollar, köy yolları... Karşımıza tarihi Aspendos Köprüsü çıktı. Bir yanda Aspendos Köprüsünün altından geçen Köprüçay'ın koyu mavi sularının güzelliği, tarihi köprünün sarısına karışmış, diğer yanda ise söğüt ağaçları suyun ve köprünün ruhunu okşuyor... Nasıl huzurlu bir ortam...
Tarihi Aspendos Köprüsü |
Zamanında üzerinde halk pazarı kurulduğu için adı Köprüpazar çayı olarak da geçiyor |
Aspendos ören yerine geldik, tam bir antik kent planı. Çeşme, pazar, pazarda dükkanlar... Antik kentin yüksek noktasından görülen su kemerleri harika, tarlaların ortasında kalmış... Antik kent yukarıda kalıyor, su kemerleri aşağıda. Kuş bakışı izliyoruz kemerleri ve Bazilikayı... Bazilika devasalığı ile büyülüyor.
Bazilika |
Çeşmelerin kurnaları |
Su kemerleri |
Yeni yapılaşmanın içinde kalmış su kemerleri |
Tarlaların arasında kalmış su kemerleri |
En son Aspendos tiyatrosunu gezdik, büyüleyici, seni sarıp sarmalıyor ve sanki o çağda ve o yaşam içindesin... Tıpkı Efes kütüphanesi ve tiyatrosu, Millet tiyatrosu ve Apollon Tapınağı gibi... Bu tarihi yapıların içinde, aradan binlerce yıl geçmesine rağmen hala seni saran o zamanın ruhu var. Aspendos tiyatrosu tek parça ayakta ve hala konserler yapılıyor. Tiyatronun basamaklarına oturup oradaki ruhu derinleştirmek istiyorum. Shopokles'in Euripides'in tiyatrolarıyla arınan, arındıkça eğitilen Yunan toplumunu düşünüyorum. Bu tiyatro basamaklarında oturan insanları hayal ediyorum. Anadolulu bir teyzem de şalvarıyla gelmiş ve ön basamaklara oturmuş, çok hoş görünüyordu, muhtemelen 3000 yıl öncesinden bir soylu kadının protokol yerini kapmıştı.
Dışarıdan Aspendos Tiyatrosu |
En üst basamaklarından Aspendos Tiyatrosunun sahnesi |
Aspendos Tiyatrosu içinde Anadolulu bir aile |
Mısır tarlalarının içinde kalan su kemerleri |
Pamuk tarlalarının içinde kalan su kemerleri |
Köylülerin sulama kanalına yansıyan su kemerleri |
Su kemerlerinin bir bölümü de köyün içinde kalmış, köyün içine çıkmak için bir amcaya yol soruyoruz, sazlıkların arasından bir traktör yolunu gösteriyor, dalıyoruz sazlıkların arasına, bisiklet için gerçekten keyifli bir yol. Köyde akşam telaşı, toplanan pamuklar ev altlarında bekletiliyor, amcalar şalvarlı, daha çok Adana köylülerini hatırlatıyor, turistlere nar suyu satan teyzeler, köy turist kafilelerinden geçilmiyor .
Köyün içinde kalmış su kemeri |
Perge stadyumu |
Çeşme kurnaları |
Hamamın bir bölümü |
Hamamın farklı bölümleri |
Alttan ısıtma sistemi |
Şehrin kapıları |
Şehrin sokakları |
Şehrin sokaklarından başka bir görünüm |
Akropol Çeşmesi |
Yarınsı, Antalya merkezde geziyoruz, Antalya müzesi, Perge antik kentinin heykelleriyle dolu, Perge o haliyle bile büyüleyiciyken bir de müzedeki heykeller ile birlikte hayal edince ihtişamı, büyüsü daha da şaşırtıyor insanı. Tanrılar ve tanrıça heykelleri İ.S. 2. yüzyıla ait, ve bu coğrafyada hala Hristiyanlık yok, çok Tanrılı Yunan mitolojisine ait bu heykeller, Perge'de ait olduğu yerde kalsaymış, kim bilir ne güzel olurmuş. Müzedeki sunumu, bu coğrafyada insanlık tarihinin ürettiği en ilkel araçtan, 20. yy'a kadar getirmişler.
Müzedeki Tanrı ve Tanrıça heykelleri |
Mermer lahitler |
Lahitin hem kapağında hem de sandığında süslemeler |
Lahitte anlatılan nasıl bir öykü bilemiyorum |
Ölen kişinin biyografik öyküsü mü acep, anlatılan |
Antalya limanına sığınmış tekneler |
Gökyüzü yağmur bulutlarıyla şişmiş yine |
Sabah kalktığımızda da yağmur sağanak şeklinde yağıyor, bisikletleri öğretmen evinde bırakıp yanımıza aldığımız birkaç parça eşya ile Olimpos yoluna düşüyoruz. Yağmur devam ediyor, Olimpos'a inmek için dağın tepesindeki terasta oturup aracı beklerken Kumlucalı bir abi ile muhabbet ediyoruz, dağ manzarasında yeşil mi yeşil dağlar...
Olimpos'a iniyoruz. Olimpos, ıssız, yağmurlu, çamurlu... Kadir'in yerine yerleştik, aceleyle antik kentin içinden geçip Çıralı Koyu'na indik. İnsanlar denize giriyor, çok kalabalık değil, sonbaharın keyfi ve sakinliği... Akşam yemeği için pansiyona dönüyoruz. Bu defa Çıralı Koyu'na karanlıkta ateş yakarak şarap içmeye iniyoruz, bizden başka kimse yok. Yolda gelirken topladığımız defne dalı ve çalı çırpıdan güzel bir ateş yakıyoruz. Dağların silüeti, dalgaların sesi ve ateş etrafında iki gölge, bir yandan içinde bulunduğum ortamdan keyif alıyorum, bir yandan tedirgin oluyorum. Doğanın içinde yapayalnızız, ateşin etrafında muhabbet... ateşimiz sönünce yavaştan çamur yollardan dönüyoruz bungalov odamıza.
Kadir'in Yeri'nden bungolov evler |
Sıradışı bir bungolov |
Antik kent Olimpos'u ikiye bölen nehir |
Çıralı Koyu sonbahar ıssızlığında |
Sabah kahvaltıdan sonra Olimpos antik kentini gezdik, ilk defa bir nekropol (mezarlık) geziyorum. Yamaca yapılmış kaya mezarları, lahitler var, lahitler mermer değil de taştan. Antik tiyatro bütünlüklü durmuyor, tiyatronun o görkemli havasını sezemiyorum. Antik Olimpos, güney ve kuzey olarak ayrılmış, arasından nehir geçiyor. Güney kenti gezdik, Çıralı Koyu'nda Yalçın yüzerken, ben şarabımı içmeye devam ettim. Koyda, taşların üstünde yürüyoruz. Doğanın, odun parçaları üzerine, kendi el yazısıyla yazdığı mektupları buluyoruz, taş topluyoruz, odun parçaları topluyoruz. Burası Caretta carettaların yumurtlama alanı ve kapitalist turizm anlayışının sömürüsüne karşı zafer kazanılmış bir direniş yeri...
Nekropol |
Taş lahitler |
Antik Olimpos'un kuzey yakası |
Yağmur bulutlarının ışığında Kaş |
Kaş limanı |
Kaş sokakları |
Mavi bisikletle; krom sarısı otobüsle; sarı otostopla gittiğimiz, yeşil de gezdiğimiz yerlerdir |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder