8 Şubat 2020
Las Vegas
Gece, Jun ile Tucson'dan bindiğimiz otobüs, sabah Las Vegas'a varıyor. Çölün ortasında büyük bir şehir Las Vegas, kumarhaneler şehri... Couchsurfing'ten bulduğumuz ev sahibimiz Carry'nin adresine gidiyoruz. Evi şehir dışında, çölün ve kayaların içine yapılmış bir sitede yaşıyor.
Carry sağolsun, işe giderken bizim için anahtarı bırakmış, Amerika'da böyle bir güven ilişkisi çok alışıldık bir şey değil. Jun ile evi istediğimiz gibi kullanıyoruz; kahvaltı, duş ve uyku... Öğleden sonra şehre iniyoruz ve ulusal parkları gezmeye başlamadan önce birkaç spor malzemesi almak için birkaç alışveriş merkezi geziyoruz. Arkadaşım Jun, dükkanların birinde parasını çaldırıyor. Hırsızlığı yapan, Jun'un sırt çantasından cüzdanını çıkarıp parasını almış ve cüzdanını dükkan içinde bir köşeye atmış. Kameralara baktığımızda, beyaz bir çiftin bu hırsızlığı yaptığını görüyoruz. Bizde şok etkisi yaratıyor Amerika'da yaşadığımız bu hırsızlık. Birkaç saatimiz bu olayın takibiyle geçiyor ama maalesef hiçbir sonuç çıkmıyor.
Las Vegas havaalanına gidip ekibimize Polonya'dan katılacak olan arkadaşımız Anna'yı karşılaşıyoruz. Laos'taki tanışmamızdan bir buçuk yıl sonra başka bir buluşma... Bu defa Amerika'da... On gün boyunca ulusal parkları gezmek için bir araya geliyoruz. İlk işimiz havaalanında bir araba kiralamak... Araba ile ev sahibimiz Carry'nin evine gidiyoruz ancak büyük şehirde araba kullanmak inanılmaz stresli oluyor bizim için.
Polonyalı arakadaşımız Anna, gece öksürmeye ve burnu akmaya başlayınca biz de tedirgin olmaya başlıyoruz. Çünkü Çin'de başlayan Covid-19 pandemisi, kıtalar arasında hızla yayıldığı için Anna'nın virüs kapmış olabileceği tedirginliğiyle birkaç gün Anna'nın kendisini toparlamasını bekliyoruz.
Ölüm Vadisi (Death Valley)
Dünyanın farklı yerlerinden Amerika'daki ulusal parkları gezmek için bir araya gelen üç kadın olarak ilk günkü planımız Ölüm Vadisi'ne (Death Valley) gitmek. Sabah erkenden yollara düşüyoruz, etraf tam bir çöl sessizliği. Kilometrelerce hiçbir yaşam belirtisi yok. Kayalar, bodur bitkiler, uzaklarda birkaç baraka...
 |
Issızlığın ortasında kilometrelerce yol alırken |
 |
Bazen rengarenk kayaçlarla çevreleniyor etrafımız |
 |
Kayaç renklerine bakarsak maden açısından zengin olmalı bölge |
Ölüm Vadisi'nde, ilk önce kurumuş tuz gölünün olduğu noktaya gidiyoruz. Tuz gölü üzerine uzun bir yürüyüş yolu yapılmış. Ilk önce bataklık, sonra da tuz çatlakları uzanıyor ufka doğru. Sert esen bir rüzgar ile mücadele ederek yürüyoruz. Ama bir o kadar da keyifli... Karşımızda dağlar, yerde tuz çatlakları, gökte bulutlar... Etrafta, tuzdan olsa gerek buğulu ve büyülü bir atmosfer... Üç kadın şımardıkça şımarıyoruz tuzların üzerinde, sert ve soğuk esen rüzgara karşı.
 |
Tuz gölünde yürüyüşe çıkanlar |
 |
Bataklık olan yerlerde küçük teraslar |
 |
Tuz çatlakları |
 |
Gölün ortasına ve dağların kıyısına yürüyebilen birkaç kişi |
 |
Tuzsuz donmuş bataklık çatlakları |
 |
Tuz gölünün ıssızlığında bu coğrafi güzelliği algılamaya çalışırken |
 |
Üç arkadaş şımardıkça şımarıyoruz tuzun ve rüzgarın ortasındaÖlüm Vadisi'nde, Dante'nin Bakışı (Dante's View) adlı doğal bir terasa geliyoruz, coğrafyayı genel bir görünüm içinde algılamak için. Tuz Gölü, geniş bir uçurum boşluğu olarak karşımızda bu terasta, karşımızdaki dağlara sis çökmüş ve bulunduğumuz noktada kar atıştırıyor ve hava oldukça soğuk, terasta zor duruyoruz. |
 |
Sarı ve kahverengi renkli kayaçlara bayılıyorum |
 |
Kayaçların üzerinde incecik patiklarda hiking yapanlar |
 |
Dağların önünde çöl tepelerine gün batımı için gidiyoruz |
 |
Çöl çalıları da etrafta |
Adı Ölüm Vadisi olan ama içinde o kadar çok coğrafi çeşitliliği barındıran devasa bir alan... Dağlar, bataklık, tuz gölü, farklı renklerde rüzgarla aşınmış kayaçlar, kayaçlar üzerinde incecik patikalar, çöl tepeleri, çöl bitkileri... Bu vadiyi çok seviyoruz.
Mead Gölü & Hoover Barajı (Hoover Dam)
İkinci günkü rotamız, Colorado Nehri üzerindeki Hoover Barajı (Hoover Dam) oluyor ama otobanda yanlış çıkıştan sapınca yol bizi Mead Gölü'ne götürüyor. Colorado Nehri üzerine baraj yapılınca bu bölgede yapay bir göl oluşmuş. Tur tekneleri ve balıkçı tekneleriyle balık avlayanların telaşı var göl etrafında. Martılar cıvıl cıvıl, Jun'un öğle yemeği ile martıları besliyoruz, iyice coşuyorlar, onlar coştukça biz de coşuyoruz.
 |
Mead Gölü |
 |
Çıplak dağlarla mavi göl nasıl da yakışıyor birbirine... |
 |
Mead Gölü kıyısında bir Amerikan köyü |
 |
Yelkenliler, sanki sadece yemyeşil egzotik coğrafyalara aitmiş yanılgımla yüzleşirken |
 |
Yelkenliler, kayaç coğrafyalara da oldukça yakışıyormuş aslında |
Hoover Barajı
Hoover Barajı'na geçiyoruz, devasa bir baraj. Baraj köprüsünün bir tarafı Nevada bir tarafı Arizona eyaleti. İki eyalet arasında, yani köprünün başı ile sonu arasında, bir saat fark var. Köprünün üzerinden yürüyoruz, aşağısı Colorado Nehri'ne doğru devasa bir derinlik. Yapay olan baraj ve baraj göllerini sevmiyorum, dolayısıyla da bu barajın benim için çok bir çağrışım değeri olmuyor, ruhsuz bir mekan... Ama baraj inşaatı ile tüm boğulmuşluğuna rağmen Colorado Nehri hala çok güzel.
 |
Bu vahşi doğanın içine, bu beton yığınlarını nasıl yakıştırdınız? |
 |
Derin uçurumlardan akan Colorado Nehri |
 |
Köprünün batısında Nevada'da zaman |
 |
Köprünün doğusunda Arizona'da zaman |
 |
Baraj etrafında hallerimiz |
Yolumuz uzun, Sedona'da bizi Couchsurfing'ten kabul eden bir arkadaşa gideceğiz. Sedona'ya vardığımızda akşam olmuştu çoktan. Ev sahibimiz Patrick'in evine gidiyoruz. Ev bir antika dükkanı gibi... Değerli taştan takı yapma atölyesi var. Her şey üst üste. Evde Patrick ile birlikte iki kadın arkadaşı da var, üçü esrar içmiş, ev duman altı... Bize o üst üste yığılmış eşyaların arasında yatmak için kanepeler gösteriliyor. Ev ortamı ve aralarındaki ilişkiler, bize hiç güven vermiyor, kaş göz işaretiyle bu ortamdan bir an önce çıkmaya çalışıyoruz. Patrick de bir o kadar esir alıcı, Hindistan hikayelerini ve bölgede değerli taş aradığını, bu değerli taşlardan atölyesinde takılar yaptığını anlatıyor.  |
Patrick bizi esir almış durumda |
Evden ayrılmanın yolunu bir şekilde bulduğumuzda, kafası güzel, tipi kaymış başka bir arkadaşı daha geliyor ortama. Oradan sağ salim çıkabildiğimize inanamıyoruz. Gecenin bir vakti nereye gideceğimizi bilmeden kalacak yer arıyoruz farklı uygulamalardan. Sonra oldukça konforlu üç kişlik bir motel odasını $50'a buluyoruz. Sedona'da zaman geçirme fırsatımız olmuyor ama dağlık ve turistik bir yer olduğunu ve çam ağaçlarının temiz havası içinde keyifli bir yerleşim yeri atmosferini gece de olsa fark ediyoruz. Bulduğumuz motel de çam ormanları arasında. Uzun bir yol kat etttikten sonra motele geliyoruz. İki tane büyük boy yatak, etraf oldukça temiz, Patrick'in evinden sonra, burası bize saray gibi geliyor ve gece boyu şımardıkça şımarıyoruz odada. Böyle bir lüksün içinde olduğumuza inanamıyoruz, Patrick'in ürkütücü karakteri ve kaotik ev ortamına, bu moteli keşfetmemize olanak sağladığı için teşekkür ede ede bir hal oluyoruz.
Sabah anlıyoruz ki Covid-19 salgınının yayılmasından dolayı Amerika'da konaklama rezervasyonlarının çoğu iptal ediliyormuş, bu yüzden de konaklama fiyatları da çok düşmüş, bunu öğrenmemiz yolculuğumuzun devamı için çok iyi oluyor. Bundan sonra yolumuza motellerde konaklayarak devam etmek istiyoruz.
Bu lüksün içinde sabah acaele etmek istemeyip sabahın ve tembelliğin keyfini çıkarmak istiyoruz. Günü şehirde geçirmek için etrafta ne yapabilirizi araştırıyoruz. Yakında Amerikan yerlilerinin kabileleri varmış, onları ziyaret etmek istiyoruz.
 |
Sedona'dan Winslow'a giderken |
Winslow
Winslow adlı küçük bir kente, Amerikan yerlileri ile ilgili bilgi almaya gidiyoruz. Kente girerken yerlilerin el işlerini satan bir hediyelik eşya dükkanı var, bahçesinde sembolik olarak yerlilerin çadırı ve at arabasını görüyoruz. Dükkanda dolaşma fırsatımız oluyor, tabii yerlilerin izini, hediyelik eşya dükkanında sürmek de oldukça can sıkıcı oluyor bizim için.
 |
Winslow girişinde, Amerikan yerlilerine dair bazı araç gereçler |
 |
Biraz olsun yerlilerin ruhunu yakalamaya çalışırken |
Winslow keyifli küçük bir kent Arizona'da. Yerlilerin el işlerine dair bir hayli sergi geziyoruz.
 |
Amerikan yerlilerini anlatan tablolar |
 |
Bebeğin kundağının güzelliği... |
Winslow kentinin, Route 66 üzerinde bir yerleşim yeri olduğunu öğrenince Amerikan tarihinin böylesine önemli tarihi bir yolunda olmak bizi çok heyecanlandırıyor. Chicago'dan Los Angelas'taki Santa Monica'ya kadar dört bin kilometrelik bir yol... Bu küçük kentin, Route 66 ile olan tarihi bağını hissetmek istiyoruz. Her yerde Route 66 sembolleri...
 |
Route 66 tarihi yolunun amblemi |
 |
Route 66 amblemlerinin tasarımı eyaletten eyalete değişebiliyor |
 |
Çöl evleri |
 |
Bazı grafitiler |
 |
Ana cadde kavşağında yola çizilmiş Route 66'ı amblemi |
 |
Bir kilise duvarı |
Route 66 olarak bilinen bir zamanların çok meşhur karayolunun etrafındaki butik dükkanların vitrinleri, Amerikan yerlilerinin motifleri ve kovboy kültürü ile bezeli. Yol üzerinde kısa bir tur atınca bitiyor kent gezintisi.
 |
Bir grafitide, Hopi kabilesi motifleri |
Sonrasında Hopi kabilesinin rezervasyonunu ziyaret etmek için yola çıkıyoruz. Oldukça uzun ve zor bir yol oluyor, ıssız çöllerde saatlerce gidiyoruz. Filmlerdeki gibi arabamız bozulsa saatlerce öylece yol ortasında kalacağız.
 |
Hopi kabilesinin köylerine giderken |
 |
Çölün ortasında böyle ilginç kayaçlar karşımıza çıkıyor |
Hopi kabilesinin bir köyüne ulaşıyoruz, bir marketin önüne stantlar açılmış, boncuk ve hayvan tüylerinden takı satan birileri var. Yaptıkları takıları, taşlar ve tüyler kutsal diye fotoğraf çekmemize izin vermiyor satıcılar ama fotoğraf çekimi için $5 verirsek fotoğraf çekebilirmişiz. Dolar karşısında kutsallık bir anda tuz buz oluyor. Demek ki kutsallık para ile satın alınabiliyor.
Stant sahibi yerli genç bir adam, aynı zamanda rehberlik yapıyormuş, $100 bizi gezdirebileceğini söylüyor. Stantların etrafında dolaşırken başka yerli bir adam geliyor yanımıza, bu toprakların kutsal olduğunu ve bu topraklarda enerji noktaları bulunduğunu, bizim burda, elimizi kolumuzu sallayarak böyle gezemeyeceğimizi söylüyor. Kendisi, bizi, para istemeden gezdireceğini, $100 isteyen adamın insanları kazıkladığını, onlardan çok fazla para istediğini söylüyor.
Amerikan yerlilerinin para için kimliklerinin kaybet(tiril)miş olmasına, yerlilerin birbirini kötülemesine, "buralar, enerji noktaları, buralarda tek başınıza böyle gezerseniz, çarpılırsınız" diyerek kendi kültürünü bir korku malzemesi olarak satmalarına oldukça üzülüyoruz. Fark ediyoruz ki bizim burda yerlilerin yozlaşmasından başka göreceğimiz bir şey yok. Tam bir hayal kırıklığı ile ayrılıyoruz.
Gün Route 66'nın tarihi ruhunu hissetmek ve Amerikan yerlileri hakkında yeniden ve yeniden üzülmekle geçiyor günümüz. Gece bir bara gidip eğlenelim istiyoruz, gittiğimiz bar, gençleri ağırlayacakmış orada da kendimize yer bulamıyoruz. Kaldığımız motelin odasına dönüp kendi eğlencenizi kendimiz yapıyoruz. Arkadaşlarıma Roman havası performe ediyorum, Jun da bana eşlik ediyor. Jun kendi kültürüne dair performans sergiliyor, oldukça eğleniyoruz.
Büyük Kanyon (Grand Kanyon)
Sabah Büyük Kanyon için yola çıkıyoruz. Çam ormanlarının içinden devam ediyor yolun bir kısmı, ziyaretçi merkezine vardığımızda oradan bilgi alıyoruz ve başlangıç noktasına ring aracı ile gidiyoruz.
İnsanlar girişte araçlarını park edip yollarına ulusal parkın sunduğu toplu taşıma araçlarıyla devam ediyor, ulusal parkta hem trafik kalabalığı olmaması hem de araç yakıtlarının doğaya zarar vermemesi için. Ziyaretçi merkezinin oradan kanyona bakıyoruz. Etrafta moose adı verilen bir geyik otluyor.
 |
Su ve rüzgar yarıklarından oluşan bir kanyon |
 |
Farklı renk tonlarıyla yarıklar nasıl da güzel görünüyor |
Yüzü çizgi çizgi bir insanın yanına gidersiniz de bu anıların çizgilerini merak edersiniz ya Büyük Kanyon'un başına gelince de aynı hisse kapılıyorsun. Milyonlarca yıldır süren o aşınmanın katmanları büyülüyor insanı.
 |
Katmanlar, Colorado Nehri'ne indikçe günümüz aşınımına yaklaşıyor |
 |
Ağaç dallarıyla kanyonun oluşturduğu kompozisyon |
Bölge Uinkaret adı verilen küçük bir volkanik coğrafya... Colorado Nehri, 6 milyon yıl boyunca bu volkanik araziyi oymuş da oymuş. 6 milyon yıllık uçurumun kıyısından bakıyoruz aşağıya. Şu an Colorado Nehri, binlerce metre derinlikte günümüzün anları ve anılarını oymakla meşgul. Ağaçların yaşını hesaplamak için kullanılan ağaç halkaları yöntemi gibi kanyonun yaşı da katman katman bu tabakalardan hesaplanıyormuş.
 |
Çiziklerden oluşan katmanlara bakarak kanyonun yaşı hesaplanıyormuş |
 |
Bazı yerler taşlı bazı yerler kum tepeleri |
Yazları, bir rehber eşliğinde kanyonun tabanında akan Colorado Nehri kıyısına kadar hiking yapılabiliyormuş ve bu yolculuk en az bir hafta sürüyormuş.
 |
Bir noktada Colorado Nehri'ni görmeyi başarıyoruz |
 |
Büyük Kanyon'a doğru üç kadın |
Ana noktadan beş kilometre yürüyerek bir yerli kasabasına geliyoruz, kanyonun kıyısından yürüyerek. Yüz elli yıl öncesinden taş bir Hopi Kabilesi evine geliyoruz, içindeki orijinal çizimler korunmuş. Tabii şu an yerlilerin el sanatlarının satıldığı bir dükkana dönüştürülmüş, kasaba da turistik ihtiyaçlara hizmet ediyor yani.
 |
Hopi Kabilesine ait bazı motifler |
 |
Hopi Kabilesi'ne ait taş bir ev |
 |
Evin duvarlarında orjinal Hopi çizimleri |
 |
Hopi Kabilesi'ne ait tören kuklaları |
 |
Dokuma kilim motifleri |
 |
Kilim dokumada kullanılan materyaller |
 |
Hopi Kabilesi'nin günlük yaşamına dair bazı canlandırmalar |
Köyün içinden çıkıp birkaç noktadan daha Büyük Kanyon'a baktıktan sonra ringe binip aracımızı park ettiğimiz otopark yerine gitmek istiyoruz. Bir tren istasyonu gözümüze çarpıyor. Meğerse sabahları tren geliyormuş bu istasyona. Büyük Kanyon'da tren sesini hayal edince bir hoş oluyorum.
 |
Büyük Kanyon tren istasyonu |
Arabayı alıp seyir teraslarını sırasıyla geziyoruz ve kanyona farklı noktalardan bakma şansımız oluyor. Gün batımı için yolumuzun üzerindeki bir terasta soluklanıyoruz. Colorado Platosu, sonsuz bir şekilde farklı formlardaki kayalarla ve renklerle ufka doğru uzanıyor. Hava ayaz yapıyor, güneş gidince. Kayaların rengi göze oldukça hoş geliyor.
 |
Gün batımında Büyük Kanyon'un değişen renkleri |
Karanlığa kalıyoruz yol almak için. Yolumuzu Page'e çeviriyoruz, bulduğumuz yine ucuz ve lüks bir motel. Motele varır varmaz yine şımarıklık zamanımız başlıyor. Duş alıp muhabbet etmek, bir şeyler yeyip içmek için motel oldukça keyifli. Gündüzleri milli parkları gezip geceleri pandemiden dolayı boş kalan ve ucuza verilen motellerde keyif yapıyoruz.
Milli parklara giriş ücreti kişi üzerinden değil de araba üzerinden, motellerde de oda fiyatı ödüyorsun, kaç kişi kaldığının önemi yok. Biz üç kişi olduğumuz için bize oldukça ucuz geliyor. Couchsurfing'den Patrick'in evinde kendimizi güvende hissetmeyip kalacak yer bulmak için girdiğimiz arayışta pandemiden dolayı motellerde ucuza kalmak gibi bir fırsatı değerlendiriyoruz.
Alt Antilop Kanyonu
Sabah planımız Antilop Kanyonu'na gitmek ama hangisine gideceğimiz konusunda kararsızız. Alt Antilop Kanyonu'nu seçiyoruz, orasının daha güzel olduğunu söylüyorlar. Araç ile kanyon girişine kadar gidiyoruz. Bizi kanyon içine götürecek iki tane tur şirketi var, onların birinden bilet alıp kanyona girmeye hazırız. Bu arada, kanyona girmeyi bekleyenlere, yerel kıyafetleriyle dört yerli kadın sepet dansı yapıyor. Yerlilerin kültürlerinin, turistler için yine ticari bir malzeme olarak sergilenmesine tanık oluyoruz ki yerlilere günlük yaşamın içinde denk gelince tam anlamıyla Amerikalılaşmış kıyafetler içindeler.
 |
Amerikan yerlisi kadınlar... |
Genç rehberimiz bizi kanyona indiriyor, ahşap bir merdiven kullanarak. Kanyon, yer üstünden derin ve uzun bir çatlak olarak görünüyor.
 |
Alt Antilop Kanyonu'nun yüzeyden görünüşü, çatlağın içine girerek iniliyor |
 |
Rüzgarın dalga dalga oyduğu kayalar |
 |
Yarıktan gelen ışığa göre değişen renkler |
 |
Aşınan taşların dokusundaki esintiye ne demeli |
 |
Rüzgarın ve suyun izleri |
 |
Derinleşen oymalı delikler |
Yağmur suları toprağın içine sızmış, yarmış yerkabuğunu, sonra rüzgar da bu yarığı ince ince oymuş. Yağmur ve rüzgar birlikte çalışıp bu enfes kanyonu oluşturmuş. Yeryüzündeki yarıklardan kanyonun içine hüzmeler sızıyor. Kanyonun içindeki ışık büyüleyici. Pembe, kırmızı ve turuncu hakim kanyonun içinde. Kayaların oyuntusunda, rüzgarların esişindeki hafifliği hissedebiliyorsun. Geometrik şekiller, renkler, hüzmeler ve kayalardaki hareket, seni içine çekiyor. Kanyonun tabanı darken üstü daha geniş. Üst Antilop Kanyonu'nda ise taban geniş tavan darmış.
 |
Yukardan gelen hüzmeler |
 |
Rüzgarın, taşları aşağılara doğru nasıl biçimlendirdiği hissediliyor |
 |
Gözlerini kapatmış bir kadın karşısındakini öperken... |
 |
Şaşkınlıktan ağzı açık kalmış bir erkek, olan biteni anlamaya çalışırken |
Bir saatlik bir yürüyüş sonrası bir yarıktan yeryüzüne çıkıyoruz. Tadı damağımızda kalıyor Antilop Kanyonu’nun, ordaki yürüyüş hiç bitmesin istiyoruz.
 |
Kanyonun her bir yerine ilişip fotoğraf çektirmek istiyorum |
 |
Kanyonun her bir yerini fotoğraflamak da istiyorum |
 |
Bu nokta fotoğraf çektirmek için harika |
 |
Yer altında gördüklerimizden mutlu mesut bir şekilde yer üstündeyiz |
Glen Kanyon Barajı
Antilop Kanyonu'ndan yolumuzu, bir marinaya çeviriyoruz. Colorado Nehri üzerine yapılan Glen Kanyonu barajının oluşturduğu bir yapay göldeki marina... Colorado Platosu sular altında kalmış ve platonun bir kısmı da ada formunu almış, bu adada antiloplar yaşadığı için de adına Antilop Adası denmiş. Çorak ve kayalık bir ada. Tekne turları yapılıyor bu gölün üzerinde. Adaya gidip antilopları görme şansımız olmuyor ama marinada teknelerin arasında yürüyoruz. Kayaların yansımaları gölün üstünde.
 |
Colorado Platosundan bazı yeryüzü şekilleri |
 |
Kırmızı kayaç Colorado Platosu ve mavi sularıyla yapay göl |
 |
Kayaçlar ortasında tekneler... |
 |
Kayaçlarla birlikte teknelerin yansımaları mavi sulara |
 |
Kırmızı ve maviyi çok yakıştırdım birbirine |
At Nalı Kanyonu
Sonraki rotamız At Nalı Kanyonu (Horseshoe Bend). Colorado Nehri, binlerce yıllık akışı içinde sıradaşı bir form oluşturmuş. Yarım daire şeklinde bir akışın olduğu noktada, Colorado Platosu bir at nalı görünümünü almış. Plato’nun kayaları üzerindeyiz. Kayaların arasında yer yer çökükler var ve çöl bitkileri. Aşağısı devasa bir uçurum ve inanılmaz ürkütücü görünüyor.
 |
Colorado Platosu'nda Colorado Nehri'nin at nalı şeklinde oyduğu nokta |
 |
Kayaçların üzerinde derin bir muhabbette |
 |
Kayaçlar üzerinde bazı çöl bitkileri |
 |
Colorado Platosu'nun rengine, dokusuna, nehirle dansına bayıldım |
 |
Platonun farklı kayaç yapıları |
Powell Gölü
Akşamüstü gün batımını seyredeceğimiz Powell Gölü'ne geliyoruz. Göl manzaralı piknik yapıp göl kıyısında kendi başımıza vakit geçirmek için birbirimizden ayrılıyoruz. Ben bir balıkçı barınağına yürüyorum ilk önce, sonra sahil boyunca uzun bir yürüyüş. Sahilde rüzgarla yuvarlanmış büyük çöl bitkilerine denk geliyorum. Colorado Platosu’nun kayalarının ve gökyüzünün yansıması şiirsel bir estetikle vuruyor suya. Bu yansımaların ahengine teknelerin yansıması da eşlik ediyor. Bu tablo gibi görüntünün içinde birkaç tekne hareket ediyor, gölün üzerindeki görsellik devinim ile birlikte daha bir anlam kazanıyor. Manzaranın kıyısından uzun, şiirsel bir yürüyüş yapıyorum.
 |
Powell Gölü |
 |
Kayaçların ve yansımaların güzelliği |
Kızlar ile buluşup WahWeap Körfezi’nin tüm manzarasını göreceğimiz bir teras noktasına çıkıyoruz. Kıyısında soluduğum manzarayı, bu defa kuşbakışı izliyorum. Gün batımı ışıklarıyla daha bir renkli görünüyor manzara. Bir kayanın üzerine oturup anın içinde huzur buluyorum.
 |
Mavi ve kırmızı ne kadar da yakışıyor birbirine |
 |
Gün batımında kayaçların kırmızısı daha da belirginleşiyor |
 |
Kuşbakışı bir noktadan, aynaya bakıyormuşum gibi |
 |
Yansımada teknelerin güzelliği |
 |
Kırmızı toprak ve süt mavisi su |
Güneş gidip hava soğuyor, biz de motelimize dönüyoruz. Geceler, duş, dinlenme, muhabbet ve kendi aramızda eğlence ile geçiyor. Güneş ve kuru hava oldukça yoruyor bizi gündüzleri.
Zion Ulusal Parkı
Bir sonraki gün yolumuz Zion Ulusal Parka, sabah yine erkenden yola çıkıyoruz. Zion Ulusal Parka girince kırmızılı, sarılı büyük kayalar karşılıyor bizi, devasa kaya blokları... Etraf kalabalık, arabayı park edecek yer bulmakta zorlanıyoruz. Parkın girişinde bir araç trafiği. Araçları park edip ring ile parkların içine girilebiliyor. Böylece park, araçların sesinden, egzozundan, kalabalığından korunuyor. Ring servisi ile vadinin içine iniyoruz. Bu defa uçurum başından değil de uçurumun tabanından yukarıya bakıyoruz. Bu da daha farklı bir baş döndürücülük yaratıyor bende.
 |
Yüksekliğin dibinden yukarıya bakmak |
 |
Ağaçlar, kayalarla birleşince daha pastoral bir tablo çıkıyor ortaya |
 |
Kırmızı kayaçla mavi su gibi mavi gökyüzü de birbirine çok yakışıyor |
Parklara girerken harita veriliyor, hala gezi planın netleşmediyse ziyaretçi merkezlerine gidip zaman ve ilgi alanlarına göre planlama yapabiliyorsun. Haritalarda kolaydan zora doğru hiking rotaları, mesafesi, gereken zaman ve ekipmanlar belirtiliyor. Ring servislerinin şoförleri de geçilen güzergahta ekosisteme, kaya yapılarına, tarihi yapılar varsa onlara dair bilgi veriyor. Ring ile en son durağa gidip oradaki bir rotada Virgin ırmağı kıyısında hiking yapıyoruz. Devasa kayaların altında kendimizi küçücük hissederek, sakin sakin akan ırmağın huzuruna bürünerek keyifli bir rotada zaman geçiriyoruz. Kimi yerlerde kaya tırmanışçılarını görüyoruz. Koca kayalara şaşırmaktan kendimizi alamıyoruz.
 |
Bir de manzaramıza Virgin Irmağı ekleniyor |
 |
Metrelerce yükselerde yarıklarda ilerlemeye çalışan kaya tırmanışçıları |
 |
Bir de etrafta hamakta keyifçiler var |
Tekrar bir ring servisine binip başka bir hiking rotasına gidiyoruz, bu defa nehir kıyısından uzak, orman içinde. Yere yatmış ağaçları oturak olarak kullanıp piknik yapıyoruz. Etrafta elkler (geyikler ) var, onları izliyoruz.
 |
Ağaç gövdeleri üzerinde piknik |
 |
Dağ, taş, dere... Her yerde fotoğraf çekme çabası... |
Coral Pembe Kum Tepeleri (Coral Pink Sand Dunes)
Gün batımını izlemek için Coral Pembe Kum Tepelerine gidiyoruz. Bir kum tepesine gittiğimizde ATV’ler ile geziyorlardı. Oradan ayrılıp daha sessiz bir yer buluyoruz. Kum tepelerinin üzerinde yürüyüş yapıp çöl bitkilerini inceleme fırsatımız oluyor. Kum tepeleri sanki kızıl bir deniz... Tepelerde rüzgarın dalga dalga izleri… Rüzgarın yönüne göre ritimsel bir akış… Kah yükselen kumullar kah çökenler… Bir gün önce gölde uğurladığımız güneşi şimdi çölde uğurluyoruz. Kum tepelerinin arkası ağaçlık. Kumullar ve orman ilginç bir kombinasyon.
 |
Dalga dalga kumullar
|
 |
Kum tepelerinin yumuş yumuş görüntüsü |
 |
Rüzgar, deniz gibi kumu da nasıl böyle dalgalandırabiliyor... Şaşkınım |
 |
Çölde ağaç serpintileri |
 |
Çölde akışlar... |
 |
Çölde yürüyüş... |
 |
Çöl ormanında elkler |
Gece Kanab’da bir motelde kalacağız. Sabah Jun ile erken kalkıp kentte paraşüt festivalinin son gününü görmek istiyoruz. Gün doğumunda elli kadar paraşüt uçacakmış, onları izlemek için gün doğmadan çıkıyoruz. Paraşütçüler toplanmış havaya uçurdukları küçük balonlarla rüzgarın yönünü tespit etmeye çalışıyorlar ama rüzgar balonları devasa kayalıklara götürüyor ve burdan da paraşütle uçmak için uygun bir rüzgar olmadığını çıkarıyorlar. Paraşüt izleyemeyeceğimize göre biz de motele dönüp kahvaltımızı yapıyoruz. Motellerde yaptığımız kahvaltılarda yediğimiz sağlıksız gıdalar, sütle gevrek, hazır reçeller, waffle. Ama motel fiyatına dahil olunca sağlıksız da olsa yiyoruz.
Lee'nin Feribotu (Lee’s Ferry)
Gün içinde Lee’nin Feribotu olarak geçen bir bölgeyi görmek için yollara düşüyoruz. Yine ıssız çöllerde yol alıyoruz. Kuş uçmaz kervan geçmez yollar. Arabamız bozulsa öylece kalakalacağız. Kızıl kayaların arasından Colorado Nehri’nin kıyısına iniyoruz. İlk defa bir uçurumun başından Colorado Nehri’ne bakmıyoruz ve uçurum başlarından haşin görünün o nehir, kıyısına indiğinde bir o kadar şefkatli. Kızıl kayaların altında kendi halinde akıyor. Kıyısında yürüyenler, dizlere kadar içine girip balık tutanlar...
 |
Kayaçların kızıllığı beni sarıp sarmalıyor her defasında |
 |
Colorado Nehri kıyısında balıkçılar |
 |
Nehre girip su içinde balık yakalayan bir balıkçı |
 |
Nehir kıyısında küçük bir liman ve tekneler |
 |
Colorado Nehri ve Platosunu içime çekerken |
 |
Ters ışıkta nehir ve plato |
Munzur Nehri’ni andırıyor bana Colorado Nehri. Memleket özlemi, bana böyle çağrışımlarla vuruyor sanırım. Kıyısında yürüyorum güneşe doğru önce, sonra sırtımı güneşe veriyorum. Yerli halk nehirle günlük rutininde. Doğada ve günlük yaşamın içinde özgürce dolaşmanın ve gün batımını Colorado Nehri kıyısında karşılamanın keyfi içindeyiz. Lee’nin Feribotu, karayolları ve arabalar olmadan önce insanların karşıya geçmek için feribot kullandığı bir iskeleymiş. Aynı zamanda, zamanında en çok altın aranan bölge...
Kızıl kayalarla çevrili yollarda arabayı durdurup şımara şımara gidiyoruz, ıssız yolların ortasına oturup fotoğraf çektiriyoruz. Yolumuz uzun, gece yine Kanab’a dönüyoruz.
 |
Colorado Platosu içinde geçen otoyollarda şımarıklığımız |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder