16 Aralık 2021 Perşembe

Şükran Günü için Richmond ve Virginia Beach'e /ABD

27 Kasım 2019

Şükran Günü (Thanksgiving) için Pakistanlı bir arkadaşımın Richmond'taki aile evine davetliyim. Arkadaşım Anom'un Washington DC'deki tek odalı evinde buluşuyoruz. Anom, ablası Ayşa ve Hindistanlı Nida ile verilen sokak adresinde otobüsü bekliyoruz. Otobüs firmaları, yolcuları ilginç bir şekilde, şehir içindeki bir adresten alıyor. Garaj veya otogar kültürü çok yok. Çinlilere ait olan Flixbus, en ucuz ve yolcuları mağdur etme noktasında en kötü şirketlerden biri. 

Otobüs iki saat gecikmeli geliyor, normalde Richmond'ta olmamız gereken saatte biz yeni yola çıkıyoruz. Otobüs New York'tan geliyor, biletini kısa bir yol için alıp uzun yolu kaçak gitmek isteyenlerden dolayı bizler otobüse sığamıyoruz. Koltuk numarası yok, insanlar bulduğu yere oturuyor. Koltuk numarasına göre bilet satılmadığı için kimin inmediğini anlayamıyoruz. Bu problemi çözmek, uzun sürüyor ama ben oldukça eğleniyorum. 

Bu tür saçmalıkların hep Türkiye'de olduğunu düşünüyoruz, ABD'nin başkentinde görünce komik geliyor. Tabi bir yandan da bu hile, yoksullukla o kadar ilişkili ki insanlar gitmek istediği yerin tam parasını ödeyemediği için  yolun bir kısmına dair bilet alıp yolun geri kalan kısmı için de bir şekilde araya kaynayarak yolu tamamlamak istiyor. Aslında tanık olduğum Amerika'daki derin yoksulluğun resmi.

Otobüs, New York'tan geldiği için her yeri çöp içinde. Şehir içinde ve şehirler arası otobüsü kullananlar genelde yoksullar veya yoksullaştıranlar. Bunlar da genellikle Siyahiler oluyor. Şehir içinde  evsizler ısınmak ve uyumak için toplu taşıma araçlarını  kullanıyor.

Otoban yolculuğu her zamanki gibi keyifsiz, gece olunca da bir şeyleri görmek çok mümkün olmuyor,  otoban ışıkları altında kendi içimde yaptığım bir yolculuk oluyor. Richmond'ta, otobüs, ülke genelinde her yerde bulunan Seven Eleven adlı bir marketin önünde indiriyor yolcularını. Anom'un ailesinin bizi alması için bir yarım saat bekliyoruz. 

Hava çok soğuk, yetişkin, beyaz  saçlı sakallı bir adam, evsiz olduğu her halinden belli, marketin önünde kartonların üzerine oturmuş, bir şeyler içiyor. 20'li yaşlarında bir genç, üstünden etrafa yayılan esrar kokusuyla elinde tuttuğu bir karton bardağı uzatarak insanlardan para dileniyor. Bizim gibi bekleyenler, genellikle Siyahiler ve Siyahi aileler, tek tek gelip onları alıyor. En sona biz kalıyoruz. 

Ayşa'nın nişanlısı Bilal gelip bizi alıyor, sıcak, konforlu Pakistanlı bir ailenin evine geliyoruz. Anne, elbiseleri, fiziksel görüntüsü ve sıcaklığıyla tam bir Pakistanlı, baba da Urdu aksanlı İngilizcesi ile... Pakistan menülü, bol baharatlı akşam yemeğimizi sıcak bir sohbet eşliğinde yiyoruz. Etrafta dolaşan bir kedi, Nazo... Odam çatı katında, çift kişilik yatakta keyifle uyuyorum.

Sabah Ayşa ve nişanlısı Bilal, kahvaltıdan sonra Şükran Günü için yemek hazırlıklarına başlıyor. Menümüz, Bilal tarafından hazırlanmış. Bilal'in babası Amerikalı, annesi Filipinliymiş. Kendini Amerikalı olarak tanıtıyor, ismine ve Müslüman genç bir kadın olan Ayşa ile ilişkisine bakılırsa annesinden doğru İslam dinine ilgisi var diye düşünüyorum.  Bilal ile Ayşa, çeşit çeşit yemek hazırlamaya başlıyorlar. Ben de kalkıp bazen bir şeyler soyarak bazen de bir şeyler doğrayarak onlara yardımcı oluyorum. Bahçede evin kedisi Nazo'nun peşine takılıyorum.

Pakistanlı bir anne ve boy boy üç kızı

Evin babası Muhammed ile muhabbete başlıyoruz. Muhammed'in  İtalya'da birlikte okuduğu arkadaşı Bursa'lıymış. Dolayısıyla Türkiye'yi biliyor ve seviyor. Türkiye'den en sevdiği sanatçı olarak Ahmet Kaya'yı açıyor. Amerika'da bir Şükran Günü'nde  Ahmet Kaya'yı dinlemek bana çok sıra dışı geliyor. Birlikte  "Saçlarına Yıldız Düşmüş Koparma Anne" şarkısını dinliyoruz. Ben de ona, Pakistanlı sevdiğim sanatçı Nusret Fateh Ali Khan'dan "Sanson Ki Mala Pe" şarkısını açıyorum. Uzun yıllar olmuş dinlemeyeli bu şarkıyı. Şükran Günü'nde geçmişe gitmek oldukça hoşuma gidiyor.
 
Yavaş yavaş Şükran Günü masasını hazırlamaya başlıyoruz. Masanın  merkezinde pişmiş bütün bir hindi var, çeşit çeşit yemekler de onun etrafında. Böyle kutsal günlerde, hayvanların ana lezzet olarak merkezde olması da üzerine düşünmeye değer. Bilal ve Ayşa, enfes bir menü hazırlamış bize. Suudi Arabistanlı öğrenci iki kadın arkadaş ve Ganalı bir  imam, yemekte bize katılıyor. Böylece Şükran Günü masasının etrafında, Pakistan, Hindistan, Suudi Arabistan, Türkiye, Gana ve Amerikalı olmak üzere altı farklı etnik çeşitlilikte  toplanıyoruz.

Şükran Günü Masası


...ve masanın etrafında bizler

Sırayla herkes neye şükran duyduğuna dair kısa bir konuşma yapıyor, sonra imam, sofra duası yapıyor ve yemeği, Fatiha süresi ile bitiriyor. Hıristiyan dini temelli bir anlatı olan Şükran Günü yemeği, Müslüman bir anlatı olan sofra duası ile bitiyor. 

Şükran Günü yemeği sonrası Bilal, Ayşa'ya evlenme teklifi ediyor.  Kadınlar olarak, farklı dillerde çalınan şarkılarla dans ettiğimiz bir kutlama partisi yapıyoruz. Sanırım ileride çalışmak istediğim, tam da böyle etnik, dinsel  ve dilsel çeşitlilikte bir kadın atmosferi. Bu duyguyu deneyimlemek hayalime daha fazla odaklanmamı sağlıyor, oldukça keyifli bir gece geçiyoruz.

Bir evlenme teklifi sonrası

Bilal ve Ayşa, geç saatte menünün son yiyeceği olarak kabaklı dondurma yapıyor ve harika bir tat çıkıyor ortaya. Hayatımda yediğim en nefis dondurma diyebilirim. Sabah Anom'un annesi, sütlü safranlı harika bir kış içeceği yapıyor. 

Kahvaltıdan sonra Bilal ve Ayşa, beni Richmond'a götürüyor, yolda bana Chesterfield sigara fabrikasını gösteriyor Richmond'ta tarihi tren garının önünde Virginia Beach'e gitmek için otobüs bekliyorum. Tren garı, Haydarpaşa tren garının ruhunda, çok seviyorum bu tren garını da.

Richmond Tren Garı

Çatısındaki küçük pencereleriyle sanki Haydarpaşa

Otobüs biletini, ucuz olduğu için Flixbus firmasından alıyorum, ucuz dediğim de üç saat yola $30. Flixbus'ın otobüsü yine gecikiyor ve gecikmesi de hoşuna gidiyor, bana etrafı keşfetmek için zaman kazandırıyor. Binaların tuğla duvarlarına çizilen grafitileri anlamlandırmaya çalışıyorum, tuğla ve grafiti çok yakışıyor birbirine. İran'da ise kerpiç duvar yüzeylerine çizilmişti grafitiler, onlar da çok hoş görünüyordu. Bir şehirde veya bir mahallede grafiti görünce orada Siyahi kültürünün hakim olduğunu anlıyorum artık.  

Geometrik şekillerden oluşan bir mural

Otobüs bekleyen yolcular Siyahi genelde, otobüs geliyor ve şoförümüz de Siyahi. Çift katlı otobüste, Siyahi şoför mikrofonu açıp fıkralar anlatıp espriler yaparak yolcuları güldürüyor. Siyahi kültürün, hakim olduğu bir ortamda yolculuk yapıyorum. Otobüsün en üst katında ve en önde oturduğum için etrafı doya doya seyretme fırsatım oluyor, otobanda orman içinde yol alıyoruz, orman harika bir sonbahar renkliliğinde ve biz de bu renkliliğin içinden akıyoruz. 

Williamsburg'u gösteren levhaları görüyorum. İngiliz kolonileri, Atlas Okyanusu üzerinden kıtaya ilk geldiğinde, Virgina bölgesinde, ilk yerleşim yerleri olarak 1607 Jamestown, 1691 Yorktown ve  1699 Williamsburg'u kurmuş ve Amerika kıtasında kolonyal tarih bu yerleşim yerleriyle başlamış. Amerika'da toplu taşıma yaygın olmadığı için  bu tarihi noktaları gezme fırsatımın olmayacağını düşünüyorum. Yolda olmak, her zamanki gibi çok güzel, otobanda yol alıp şehirlerin ve köylerin içinden geçme şansımız olmasa da gitmek hissini seviyorum.

Virginia Beach
Virginia Beach'e giriyoruz, okyanusa yakın bir yerde, otobüs son durağına geliyor. Tam yirmi yıl önce ilk yurt dışı deneyimim olarak geldiğim Virginia Beach'e tekrar gelmiş olmak beni duygulandırıyor. Atlas Okyanusu kıyısına yürümeden önce, etrafta yirmi yıl önceki mekanları hatırlamaya çalışıyorum. Dış dekorasyonunda, iskelet ve  kuru kafalarla süslü bir mekanı hatırlıyorum. 

Kabus  konağı

Okyanus kıyısına yöneliyorum, yirmi yıl önce bulunduğum sahilde, okyanus kıyısında bir sonsuzluktayım. Yirmi yıl önceki Elif'e kavuşmuş olmanın, ona doğru, yirmi yıllık bir zaman dilimindeki tüm yaşanmışlıklarla yürümenin keyfini yaşıyorum. 

Atlas Okyanusu kıyısı


Okyanus kıyısındaki hoteller

Dalgaların arasına düşen gölgem


20 yıl önce (Temmuz 2000'de) çekmiş olduğum aynı yerin fotoğrafı


...ve yine 20 yıl öncesinden

Hava güneşli ve ayaz. Sahilde yürüyenler, okyanusa yüzünü dönmüş sonsuzluğa bakanlar, dalgalarla oyun oynayan çocuklar... Her bir kare ayrı ayrı dondurulup ölümsüzleştirilecek güzellikte... 

Dalgalardan kaçan bir çocuk

Dalgalarda düşünen bir yetişkin


Dalgalarla oynayan bir çocuk

Okyanus kıyısında, insan öykülerini gözlemleyerek yönümü güneye dönüyorum, yirmi yıl önce geldiğimde o çok sevdiğim ahşap iskeleye doğru yürüyorum. Ahşap iskelenin üstüne çıkmak ve yürümek yasak. Ben de iskelenin ayaklarının, denizin üstündeki yansımasını, dalgaların kıyıya vuruşunu izliyorum uzun uzun. Anı hissediyorum, uzaktan birkaç yük gemisi geçiyor, güneşli güzel bir gün. Yaz olmadığı için sahil ıssız, kış aylarının huzuru hakim. 

Kıyıdaki ahşap iskele


Martılar konup havalanıyor iskele üstünden




Atlı bir grup geçiyor, sanırım  bir aile çocuklarıyla gezintiye çıkmış. Suyun kıyısında atlar oldukça güzel görünüyor. 

Okyanus kıyısında at gezintisi yapanlar


At ve okyanus birbirine çok yakışıyor

Bir kum tepesinin üzerine oturup gözlerimi okyanusun sonsuzluğuna doğru kapatıp meditasyon yapıyorum. Anı hissedip o anda huzurlu olduğum için evrene ve evrendeki sonsuz akışı teşekkür ediyorum. Bir süre sonra akşam üstü huzuruna gözlerimi açıyorum, an o kadar güzel ki burada uzun süre kalabilirim. 

Kum tepeleri

Ama yavaştan hareketleniyorum, okyanus kıyısındaki yürüyüş yolu boyunca kuzeye yürüyorum. Yirmi yıl önce fotoğrafını çektiğim konser alanı, beyaz ahşap mimarisiyle estetik bir müze binası ve yol boyunca bazı heykellere baka baka uzun bir süre yürüyorum.

20 yıl önceki fotoğrafım

20 yıl sonra yine aynı yerde

Ahşap, küçük bir müze


Okyanusun sonsuzluğuna bakan ve belki de denizci sevgilisini bekleyen bir kadın


Sanki okyanustan karaya çıkmış gibiler


Deniz Tanrısı Poseidon

Sonrasında Uber uygulamasından taksi çağırıp Couchsurfing'ten Will'in evine ulaşmaya çalışıyorum. Yol meğerse oldukça uzunmuş. Virginia Beach'in en kuzey noktasına kadar çıkıyoruz sonra Chesapeake Beach'e paralel devam ediyoruz. Bu iki sahilin kesiştiği noktada tarihi bir deniz feneri var, onu da görmek istiyorum. Derin orman içinden ilerliyoruz,  taksiden inince gün batımını Chesapeake Beach'te seyretmek için mahallede kısa bir yürüyüşle kum tepelerinin üzerinden uzanan kısa ahşap köprü ile sahile ulaşıyorum. 

Bu sahil de oldukça sessiz, okyanusa bakan bahçeli yazlık evler dizili. Evlerin önü kum tepeleri ve ahşap çitler şeklinde uzanıyor. Çöl bitkileri etrafta. Sert rüzgarlar hem Virginia Beach hem de  Chesapeake Beach'te, kumları yığarak büyük kum tepeleri oluşturmuş. Tesadüfen yönümü gökyüzüne döndüğümde, yeni ayı görüyorum, çok taze bir his beni sarmalıyor. 

Chesapeake Beach kıyısındaki evlerin çitleri


Atlas okyanusu kıyısındaki başka bir sahil


Chesapeake Beach'te yürürken gördüğüm tazecik bir hilal

Kumsalda biraz yürüyüp Will'in evinin yolunu tutuyorum. Tek katlı bahçeli bir ev. Kapıyı çaldığımda köpek havlamaları eşliğinde Will'in eşi açıyor kapıyı. Kediler ve köpekler eşliğinde solana geçiyoruz, salon oldukça sıra dışı. Tavan, iki kat  boylu boyunca uzanıyor ve tavana uzanan bitkiler, salona bir botanik bahçesi atmosferi veriyor. Salonda her şey üst üste; kitaplar, aksesuarlar, eşyalar... 

Couchsurfing'ten misafirliğe kabul edildiğim ev


Renkli duvarlarıyla evin içi


Üst katın balkonundan alt katın salonuna doğru


Ev sahibim Will'in gençliği, sanki Woodstock festivaline gidiyor

Amerikalıların evlerinde çok eşya var, genelde evi sade kullanmayıp eşyaları üst üste yığıyorlar. Bu ev de o örneklerden biri, tek farkı çok entelektüel ve sanatsal bir ruhunun olması...  Çiçekler, kitaplar, pikap, fotoğraflar, heykeller, el işi başka nesneler... Bunların iç içeliği de oldukça entelektüel bir ortam yaratıyor. Bu karışıklığa rağmen içine çekiyor beni. Etrafa tek tek bakmaktan kendimi alamıyorum.  

Üst kattan salona bakış


Evdeki tüm nesneler oldukça dikkat çekici


Evin mutfağı

Will'in eşi Joenne ile muhabbet ediyoruz, evlerinde Türk çayı var ve çay demliyorum. Joenne, evleri, iki kedisi ve köpeği oldukça birbirini, bir huzur ve mutluluğun tablosunu tamamlayan puzzle parçaları gibi. Bir akşamüstü ışığında, kalabalık ama huzurlu bir ev ortamında, sıcacık bir çay eşliğinde sıcacık bir muhabbet yapıyoruz.

Will geliyor, ikisi de altmış beş yaşında, bu yaşlarda Couchsurfing uygulamasını kullanmaları, insanları gönüllü olarak ağırlamaları, farklı hikayelere açık olmaları çok hoşuma gidiyor. Will misafirperver, evde yemek olmadığı için beni Asya usulü yemek servisi olan bir restorana davet ediyor. Birçok yemeği tattırma konusunda meraklı, misafir memnun etme çabası, Anadolu coğrafyasının insanına benziyor. Öykülerimizi paylaşarak Asya usulü keyifli bir akşam yemeği yiyoruz.

Eve döndüğünüzde, evlerindeki barda, nasıl içileceğini bilmedikleri bir şişe rakı var, evin barına oturup rakı içiyoruz, birer kadeh. Oldukça yorgunum aslında. 

Evin, rakı bulunan barı

Birer duble içtiğimiz rakı bar masasında

Kedilerin birini alıp odama çıkıyorum. Bana ayrılan oda tam bir vintage tarzı küçük ve sıcacık bir oda. Ahşap mobilyalar, üstlerinde dantel örtüler, siyah beyaz fotoğraflar,  her pencere kenarında elektrikli beyaz eski tipli mumlar. Odanın sıcak atmosferi ve yer minderinde yatan kedinin mırıltısında  uykuya kalıyorum. 

Bana ayrılan oda


Anıların ve ceviz mobilyaların içindeki nostalji ve huzur


Odadaki tüm eşya ve aksesuarlar tarih


Sanki bir müze odasındayım

Sabah erken kalkıp bahçeyi dolaşıyorum, bahçelerinin göle kıyısının olduğunu söylemişlerdi. Gölün kıyısında dolaşıyorum, sonbaharın çıplak ağaçlarının yansımaları muhteşem. Gölün etrafını çevreleyen bahçeli evler, evlerin önünde küçük ahşap iskeleler ve basit tekneler.  Ahşap iskelenin üstüne  iki sandalye koymuşlar, biraz oturup ortamı kokluyorum ama hava oldukça ayaz. 

Will'in evinin kıyısında olduğu göl


İçindeki sonbahar yapraklarıyla batmış bir tekne


Will ve eşinin yazdan kalma sandalyeleri


Göldeki yansımaların güzelliğine

Will, gün içinde Williamsburg'a bira festivaline gidip sokak hayvanları yararına bira satışı yapacağını söyleyip benim de gelmek isteyip istemediğimi soruyor. Will, arkadaşı ve ben öğlene doğru gitme planı yapıyoruz. 

Chesapeake Beach'te sabah yürüyüşü yapmak istediğimi  söylediğimde, Will de bana katılmak istiyor. Birlikte mahalleden kum tepesi üzerinden sahile uzanan ahşap köprüden okyanus kıyısına çıkıyoruz. Sabah kimseler yok sahilde, mahalle içindeki başka bir göl kıyısına geçmeye çalışıyoruz, kum tepelerine çıkıp çöl bitkileri  arasından yürüyoruz. Göle ulaşıyoruz, ördekler kendi ahenginde yüzüyor, göl kıyısında tek katlı evler... Orman içi yürüyüşle eve geliyoruz. Çok sıra dışı bir coğrafya, okyanus kıyısındaki kumlardan oluşmuş büyük kum tepeleri, göller, orman, okyanus, kum bitkileri...

Sabah yürüyüşünden, Chesapeake Beach


Okyanus kıyısındaki ahşap çitler ve kum otları


Will'in yeni insanları tanıma heyecanı

Will eve gidiyor hazırlık yapmak için ben de daha önce itfaiye binası olarak kullanıldığını öğrendiğim, şu an bar olan bir yeri görmeye gidiyorum. Sabah sabah açık değil ama mekanı yakından görmek hoşuma gidiyor. Parlament mavisine boyalı bir mekan, duvarlar üzerinde grafitiler çizilmiş, mekanın önünde kocaman ahşap fıçılardan  dekorasyon yapılmış. Sevimli bir mekan, Avrupa'da yaygın olan bira bahçeleri gibi.

Eski itfaiye binası, şimdi bar


Daha çok bir bira bahçesi havasında

Mahalleden 


Bahçeli evlerin çeşit çeşit posta kutusu şekilleri

Eve gidince Türk çayı hazırlıyorum, Will ve arkadaşı da ince belli çay bardağı ile eşlik ediyor bana. Evde Türkiye kültürüne ait çay, rakı ve bardakları var. Williamsburg'a yola çıkıyoruz, okyanusun altında yapılmış bir tünelden geçerken 20 yıl önce abimle bu yoldan geçmiş olduğumuzu ve deniz altında yapılmış bu yolun  teknolojisine hayret ettiğimizi hatırlıyorum. Tünelden çıkınca yine  sağ tarafta kalan kolezyum benzeri bir yapı üzerine yaptığımız muhabbeti hatırlıyorum. Tam 20 yıl sonra aynı yerden geçiyorduk.

20 yıl öncesinden hatırladığım sıra dışı bir mimari

Otobandan orman içine saptığımız yol, tarihi bir yolmuş, Amerikan Devrimi sürecinde, bu geçtiğimiz yolda çatışmalar olmuş. Büyük Britanya kolonilerinin, Büyük Britanya'nın uyguladığı yüksek vergilerden dolayı ayaklanması ve yeni kıtada, kendi yönetimlerini istemesi. 1776'da gerçekleşen Amerikan Devrimi de Amerikan tarihinin başlangıç noktası olarak kabul ediliyor. Yani Amerika'nın 250 yıllık bir tarihi var.

İngiliz kolonilerinin ilk yerleştiği yer de Virginia Beach oluyor. 1607 Jamestown, Yorktown ve Williamsburg halkı, Amerikan Devrimi'nde önemli bir direniş göstermiş ve Amerikan tarihinin yazıldığı yerler olmuş, tabi Beyazların tarihinin. Büyük Britanya'nın vergilerle halkı sömürmesine karşı çıkanlar, devrim(!) yapanlar, Amerikan yerlilerin, köle olarak getirilen Siyahilerin egemenleri, katilleri oluyor. Ezilenlerin süreç içinde ezdiği bir ilişki biçimi, devrim olarak adlandırılabilir mi?

Festival alanına varıyoruz, yağış ihtimaline karşı alan çadırla kapatılmış. Bölgedeki yerli bira üreticileri stant açmış. Biz de bu stantlarda sokak hayvanları yararına gönüllü olarak çalışacağız.  Festival başlıyor, canlı müzik yapan gruplar var. Çeşit çeşit meyveden, kahveden yapılmış biralar var, hatta Türk kahvesinden yapılmış bira buluyorum. İnsanlar, ellerinde bardaklarla stant stant dolaşıp tatmak istediği biranın fıçısından doldurup deniyor.






Bira festivalinden


Standta bira satarak sokak hayvanları için gönüllü çalıştığım festival

Yoga yapmaya başladıktan sonra içkiyle aram açılınca çok da keyif alarak içmiyorum, gönüllü çalışan olduğumuz için istediğimiz kadar bira içmek serbest bize. İnsanlar, su gibi bira içiyor, kadınlı erkekli muhabbet edenler, dans edenler...

Beyaz, milliyetçi tayfanın kadın  profili çok ilginç, fiziksel olarak kilolu, çok rahat davranışlı ve oldukça erkeksileşmiş. Bu profile hiç tahammül edemiyorum. O kadar gürültülü ve o kadar benciller ki... Ülkenin doğu kıyıları, oldukça milliyetçi ve rahatsız edici bir topluluktan oluşuyor. Festival sekiz saat sürüyor, belli bir süre sonra gürültü, yüzeysellik, Beyaz kültürün egemenliği beni bunaltıyor. Dört saat çalıştıktan sonra hava kararmadan Williamburg'u gezmeye çıkıyorum.

Etrafta gezerken


Çitlerle çevrili tarihi evler


Kışlık odunlar kesilmiş

Tarihi şehrin merkezi olduğunu düşündüğüm, geniş bir caddeye çıkıyorum. Caddede geniş evler, 1700'lü yıllardan kalma ve halk da büyük olasılıkla turistik amaçlı o zamanın kıyafet tarzı ile dolaşıyor etrafta. Tarihi butik dükkanlar, Thanksgivi hatta Christmas için süslenmiş. İki ayrı dini güne dair anlatılar var. Caddenin ortasında kocaman bir Christmas ağacı. Küçük bir tiyatro binası, kitap evleri, tuhafiye dükkanları... Caddede yaşlı çınar ağaçları. Arnavut kaldırımlı sokaklarda, turistik amaçlı kullanılan faytonlar geçiyor. 

Tarihi ve turistik kasabada faytonlu gezi


Sonbahar ağaçları yanında Christmas ağacı


Butik dükkanlar


Tam bir sonbahar atmosferi


Kasabanın tiyatro binası


Hüzünlü bakışlarıyla bir Noel Baba


İki katlı tarihi evler, tavernalara (1770'lerde bu kavram kullanılıyormuş) çevrilmiş. Hava kararmak üzere ve akşam için tavernaların önünde kuyruk oluşmaya başlamış.  Geleneksel kıyafetler içinde merdivenlerde duran yetişkin kadın garsonlar, rezervasyon listesine göre insanları içeri almaya başlamış. 

Butik dükkan veya taverna olarak kullanılan tarihi Williamsburg evleri


Tarihi kıyafetler içinde müşterilerini bekleyen taverna çalışanları


Williamsburg'un emekçi kadınlarından


Dinlenen bir taverna çalışanı


Geleneksel kıyafetleriyle fayton sürücüsü


Dışarısı oldukça soğuk, festival çadırına geri dönüyorum. Hava kararmış, Christmas süslemelerinin ışıkları yanmış ve çok hoş görünüyor.

Bir hotelin Christmas süslemeleri

Festivalin başlamasından altı saat geçmiş, insanların çoğu sarhoş, bu ortamı sevmiyorum bu ortamı. Bilinç ve davranışlar, iyice kaymış. Will'in keyfi yerinde, 70 yaşında olmasına rağmen içmeye devam ediyor. Neyseki festival bitiyor, biz de eve dönüyoruz, eve döndüğümüzde Will, afacan bir çocuk sevimliliğindeydi.  

Bana ayrılmış, daha çok bir müze odasını andıran odama çıkıyorum. Penceremdeki elektrikli mumların loş ışığında, geniş ahşap yatağım, duvarlardaki siyah beyaz fotoğraflar, eski ceviz dolaplar. Ah! her şey benim ruhuma hitap ediyor. Bu tarihi odada mışıl mışıl bir uyku çekiyorum.
 
Sabah erken kalkıp sahile giderim, sahil boyunca Chesapeake Beach ile Virginia Beach'in kesiştiği noktadaki tarihi deniz fenerine yürürüm diye düşünüyordum ama pencereyi bir açıyorum ki yağmur o kadar fazla yağıyor ki... Yürüyemeyeceğime üzülüyorum. Üzülerek Uber çağırıyorum. Tarihi deniz feneri yakınlarına gelince şoförden beni deniz fenerine götürmesini rica ediyorum. Meğerse askeri alanmış. Deniz feneri ziyaretçilerini askeri araç gelip  alıyormuş ama tatbikat varmış bugünlerde. Tarihi deniz fenerini gezemiyorum. 

Yağmur da biraz dinmiş gibi... Uber'den inip yürümek istiyorum. Otobüsün kalkacağı noktaya kırk blok yani kırk ara sokak var. Ama unuttuğum bir şey var, Amerika'da mesafeler çok uzun. Virginia Beach'a paralel, bir iç sokaktan yürümeye başlıyorum. Bazı evler Christmas dekorasyonlarıyla şimdiden süslenmiş. Yağmur yeniden hızlanıyor, üzerimde yağmurluk var ama yürümek belli bir süre sonra işkenceye dönüşüyor.

Noel bahçe dekorasyonları


Bir çizgi film sahnesi gibi

Ara sıra evlerin arasından okyanus tarafına geçiyorum,  mahallelerden kumsala,  kum tepeleri üstüne ahşap köprüler yapmışlar, suyun üstünde değil de kumun üstüne köprü yapılmış. Ama okyanus kıyısında yürüme teşebbüsüm her defasında beni ıssız kumsallara ve kum bitkilerine çıkarıyor, okyanus kenarında geniş yürüme yoluna bir türlü ulaşamıyorum. 

Okyanusa doğru


Mahallelerden okyanusa çıkan ahşap köprüler, kimisi kumlar altında kalmış

Yol üzerinde geyik dekorasyonlarını çekmek için yöneldiğim devasa binanın, yirmi yıl önce fotoğrafını çektiğim bina olduğunu hatırlıyorum. O zaman Canon AE1, manuel, filmli makinemi yeni almış ve ilk fotoğraflarımı Virginia Beach'te çekmiştim. Bu bina da onlardan biriydi, devasa kırmızı tuğla bina. Bina kilise  olarak aklımda kalmış, otel olarak kullanılıyordu şuan. 

Fotoğraf için yöneldiğim binanın, 20 yıl önce etkilendiğim bir bina olduğunu hatırlamam


20 yıl önceki hali

Bu binayı hatırlamama ve yirmi yıl sonra tekrar aynı binanın fotoğrafını çekmek, beni anılarla birlikte sarıyor. Duygusal olarak yirmi yıl önceki Elif'le karşılaşmanın şaşkınlığı içinden uzun bir süre çıkamıyorum.

Kısa bir süre sonra okyanus kıyısındaki yürüyüş yolu başlıyor nihayet, normalde kalabalık olan bu yolda, kimse yok, yağmur yoğun bir şekilde yağıyor. Rüzgar ayrı bir sıkıntı, sırılsıklam oluyorum. 

Virgina Beach'in kıyısında, h
eykele geldiğimde yağmurluktan akan sular pantolonumu, pantolonumun paçalarından akan sular da ayaklarımı sırılsıklam ediyor. Bir otelin tuvaletine girip tüm kıyafetlerimi değiştiriyorum. Sırılsıklam olmuş çoraplarımı da değiştirdikten sonra ayaklarıma poşet geçiriyorum, ıslak ayakkabılarla ayaklarımın temasını kesmek için. Bir nebze olsun ısınıyorum. 

Bir cafe/bara gidip otobüsün kalkmasını bekliyorum, sabah saat on,  barda oturup içenler var, devasa dört beş ekran açık, abuk subuk şeyler izleniyor. Ben cafe kısmında oturup çorba ve çay içiyorum, oldukça leziz, şaşırıyorum. Sabah sabah içme alışkanlıklarına şaşırıyorum. Kadınların tavırları yine çok eril,  Beyazların takıldığı barları sevmiyorum. Amerika'da eğer jazz ve blues barda değilsen, Beyazların takıldığı barlar, Türkiye'deki kahvehane ortamı gibi. Sadece kadınlar da giriyor ama kadınlar bu kahvehane ortamlarında erkekleşmiş. TV ekranları açık, spor showları, bağıra bağıra konuşulan kadın ve erkekler. Jazz barları, daha eşitlikçi çok çok daha nitelikli. Washington DC'de girdiğim bir barda da aynı gözlemlerim olmuştu. 

Otobüs saatim gelince çıkıyorum. Richmond'a kadar otobüsle iki saat gidiyorum. Richmond'ta inip arkadaşlarımı beklerken tarihi tren garını gezme fırsatım oluyor, Haydarpaşa ile aynı yaşta ve benzer ruhları var. Etraf grafitilerle dolu, grafitinin yoğun olduğu yerleşimlerin, Siyahi kültürüne ait olduğunu anlıyorum artık. 

Richmond tren garı


Tren garının saat kulesi


Tren garının içi de Haydarpaşa'ya benziyor


İç atmosferinin loş ışıklarla güzelliği


Richmond'un suya yansıyan muralları


Hüzünlü bir kadın muralı

Arkadaşlarım geliyor, yoğun bir tatil trafiğinde, arabanın içinde sessiz bir yolculukla Washington'a dönüyoruz.








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Kuzey Amerika'yı Keşif 5: Arizona

3 Şubat 2020 Sabah, Arizona'nın çölleri üzerinden doğan güneşi karşılıyorum. Dün, Pasifik Okyanusu üzerinden uğurladığım güneş, bu sabah...