30/12/2011
Yeni bir yıl öncesi, yeni bir yol hikayesi. Gece yapılan yolculuktan tek hatırladığım Gerze'nin denizde yansıyan ışıkları, güzelim Gerze... Anadolu coğrafyasında o kadar çok gezmeme rağmen Gerze gibi sıra dışı bir yerleşimin varlığından çok geç haberim oldu. Işıklı küçük bir burun denizde, arkasında kocaman ışıklı bir burun daha. Sinop ve Gerze'nin denizdeki görüntüsü birbirini nasıl da tamamlıyor. Sonrası uyku, gün ağarmaya başlarken Trabzon'dayız.
Rize'de yeni bir gün başlıyor gün pırıl pırıl, şehir merkezinde sokaklar tenha ve ben bir pastahanede Yalçın'ı bekliyorum. Yalçın'ın hem çalışma hem yaşama alanı Rize. Sabahın soğuğunda çay ocağında bir yandan çay içip bir yandan da tavla oynuyoruz. Ayder Yaylası'na gitmek için Ardeşen'e dolmuşa biniyoruz. Ardeşen sokaklarında dolaşıyoruz. Artvin'e yakın yerleşimlerde toplumsal yaşam daha rahat, tekel bayileri bile göze çarpmaya başlıyor. Ayder Yaylası için nevalemizi alıyoruz. Tüm sahil Karadeniz kentleri ve ilçelerinde rahatsız edici bir şey var ki her yer aynı beton yığınına dönmüş, binalar üst üste, dağ ile deniz arasındaki mesafe az olduğu için betonlaşma üst üste binmiş.
Karadeniz sahil yolu, yerleşim yerleri ve deniz arasında yol vermez bir barikat gibi. İnsanların denizle tüm bağları kopmuş. Dolayısıyla denizden kopan halk daha da yozlaşmış, Ardeşeni boydan boya yürüdükten sonra Fırtına Deresi ile denizin buluştuğu kavşakta dolmuş bekliyoruz. Uzun süre beklediğimiz kavşakta, karla kaplı Kaçkar Dağları'nın zirvelerini izliyoruz.
Fırtına Deresi |
Biz de etrafta yürümek istiyoruz. Çamlıhemşin ortasındaki köprüyü geçtikten sonra dağın arkasına dolanan yola sapıyoruz. Benim normalde yerleşim yerindeki son evi geçtikten sonra, açık alan korkum başlar, panikler, kaygılanırdım. Oysa şimdi çok sakinim ve yürümekten çok keyif alıyorum. O an orada, agorafobimin, son aldığım hipnoz tedavisinden sonra beni terk ettiğini anlıyorum, bu duruma bayılıyorum.Bu harika bir pantiest olarak doğadan korkan ben, şimdi Tanrımı tanımaya, anlamaya, onun bir parçası olduğumu keyif içinde yaşayarak hissetmeye başlıyorum. Evet, doğanın bir parçasıyım, tıpkı bir böcek, bir kurt, bir ağaç, bir ot, bir yosun gibi. Yaşasın, o an çok mutluyum.
Çamlıhemşin'den araç yok, bizde küçücük ilçenin dışına çıkıyoruz, araç denk gelirse bineceğiz, jandarmanın aracı duruyor. Devriye atıyorlarmış, Ayder Yaylası'nda asayişin berkemal olup olmadığına bakacaklarmış. Jandarma komutanı muhabbet sever, konuşma açıyor durmadan, bir hafta önce Fındıklı'daki vadideki HES mücadelesinden bahsediyor. Dere yatağı ıslağına köylülerin kanmayıp, bunun bir HES çalışması olduğunu ileri sürmeleri gerginliğe sebep olmuş, bu gürültü patırtı ya komutan da gitmiş. Köylülerin haklı olduğundan bahsediyor, komutan biraz da olsa vicdan sahibi birine benziyor. Muhabbet etmekten Fırtına Vadisi'ni izleyemiyorum.
Ayder'e giriyoruz, kar var, sol yanımızdan çığlıklar yükseliyor. İnsanlar dağların yamaçlarından kayıyor, pansiyona gitmeden bir naylon poşet bulup biz de kayıyoruz, çok keyifli. Üstümüz başımız sırılsıklam, mahvoluyoruz.
Ayder Yaylası'nın donmuş soğuğu |
Ayder'de kayma heyecanı |
Yürürken izlediğimiz zirveler |
Ahşap evler |
Yürüyüşümüzden |
Ayder'e doğru dönüş yolu |
Akşam yaklaşmasına rağmen hala kayma coşkusu |
Gürgenlerdeki kara kovanlar |
Dağlar art arda, bir dönemeç bitince, başka bir dağ, başka bir dağ... Dağ dorukları büyülüyor beni, kendimi doğanın bir parçası hissedip tam bir panteist ruhuyla huzur buluyorum. Sol yanımızdan Fırtına Deresi akıyor, şırıl şırıl... Bir saat vadinin içinde yürüyoruz, müthiş bir his özgürlük bu...
Yorgunluğu hissedince gelen dolmuşa biniyoruz, dolmuşta iyice bir bitkinlik çöküyor. Rize'de akşam yemeği ve çay evinde tavla oynadıktan sonra bana Gerze yolu görünüyor. Gerze'ye 04.0'te varıyorum ve sanki gündüzmüş gibi, elimi kolumu sallayarak geliyorum eve. Bu da Gerze'nin özgürlüğü...
Sarı, otobüsle yol aldığımdır |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder