07/06/2012
Gecenin karanlığının denizin karanlığına karıştığı bir yol içinde ilerliyorum. Yolların yorgunluğunda sızıyorum, sabah yağmurun hızla yağışına, derelerin çamurlu hızlı hızlı akışına, dere ile denizin kavuştuğu bir noktada uyanıyorum. Yeşil; yağmurun, sisin arkasına sinmiş.
Çingene olmalıyım. Romanya göçmeni 87 yaşındaki anneanneme, çingene olduğumuzu itiraf etmesini istiyorum, ama Tatar olduğumuzu söylüyor. Peki bendeki bu göçebe ruhun kökleri nereye uzanıyor?
Sabah, Rize'de pastahanede oturuyorum, dışarıda yağmur deli gibi yağıyor, karnesini alıp gelen gençlerin mekanı haline geliyor pastahane öğlene doğru. Yalçın ve annesi Hatice Anne ile buluşuyoruz. Öğleden sonra da Maçahel Vadisi'ne yola çıkıyoruz. Rize'den Borçka arabasına biniyoruz, Karadeniz sahili deli gibi yağışlı, yağmurlu ve puslu havada uykum geliyor, yol yorgunluğu da olunca araçta sızıp kalıyorum. Borçka'da Maçahel aracını bekliyoruz. Borçka dağların içinde, yeşile alışık olmayınca, yeşil içinde boğuluyormuşum gibi geliyor. Borçka'dan Çoruh Nehri geçiyor, coşkun akıyor, üstüne devasa bir asma köprü yapmışlar, tırsa tırsa köprüde yürüyüp karşıya geçiyorum, tırsa tırsa da geri dönüyorum. Köprü yürürken bir o yana bir bu yana sallanıyor.
Borçka'da coşkun Çoruh üzerinde asma köprü |
Kışın altı ay kar varmış, yol çığ tehlikesinden dolayı kapalıymış, yazın da sis varmış. Vadinin içinden Camili köyünü karşıdan görüyoruz. Geceyi geçireceğimiz pansiyon Kayalar köyündeymiş. Camili köyünden Efeler köyüne kadar dere kenarından gidiyoruz. Yanımızda akan su güldür güldür...
Vadi içinden akan köpüklü dereler |
Gün doğumu ile uyandığımda pencereden bakmaya ürküyorum, pansiyona siste geldiğimiz için, içinde bulunduğumuz ortamı bütünlüklü göremediğim için, nasıl bir manzara ile karşılaşacağımı bilemiyorum. Pencereden karaçam ormanlarını açılıyor gün, yüksek dağlar art arda ve çamla kaplı ve biz de o orman içindeyiz.
Karaçam ormanlarına doğru |
Kaldığımız ahşap pansiyon |
Yürüyüş yolumuzdan manzaralar |
Derin vadiler |
Köpüklü dereler |
Dere boyunca kilometrelerce yürüyoruz |
Çatılı köprüler, kışın kullandıkları kızaklar da çatılara asılmış |
Vadi içine dağılmış evler |
Geceyi Hopa'da geçirip, sabah Gürcistan'a geçiyoruz. Batum'a gelmeden Çoruh Nehri geniş bir yataktan, devinimsiz Karadeniz'e dökülmekte. Batum geniş bir düzlük üzerinde, muhtemelen Çoruh Nehri'nin binlerce yıldır oluşturduğu deltası bu düzlük. Batum'un evleri, Rus mimari estetiğinde, yüksek yapılar yok. Sokakları, evleri Kars'taymışım hissi veriyor. Arnavut kaldırımları, taş evler, insanlar şimdiden bir tatil ruhunda, Gürcistan'ın insanları rahat, deniz yazı getiren insanlarla dolu.
Batum'da balkonlarda balıklar, kurutmak için |
Yeşile oyulmuş, beyaz köpükler |
Doğadan şapkalarımız |
Farklı ağaçlardan ve çiçeklerden şapkalarımız |
Fırtına Vadisi'nden devam edip Rize'de yollarımızı ayırıyoruz. Hatice Anne Malatya, ben Gerze, Yalçın da Güneysu yolcusu. Yollarımız ayrılıyor.
Sarı otobüsle gittiğimdir |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder