26/05/2012
Karşıdan bakınca ne
güzelsin Gerze'm. Anadolu coğrafyasında böyle güzel, böylesine yaşanılası bir
yer var mı başka? Dağlara tırmandıkça dönüp arkama bakıyorum, Gerze'yi bir kez,
bir kez daha karşıdan görebilmek için... Cayva'da yapılan viyadük, devasal, korkunç
çirkin bir şey olmuş. Viyadüğün inşaat halinin altından geçiyoruz, nasıl
korkutucu nasıl doğanın güzelliğine zıt. Karadeniz sahil yolunda ilk defa
gündüz yolculuk yapacağım, hava dolu, kurşuni bulutlar öbek öbek...
Kanlıçay çamları
kesileli çok oldu, ama ben hala alışamadım. Bu yolun inişinde ve çıkışında, yan
taraftaki güzelim çamlar, hepsi gitmiş. Gördüğümde şok olmuştum, Sinop'tan Doğu
Karadeniz'e giderken en sevdiğim yerdi, çamların arasından kıvrıla kıvrıla vadiye
inen o yol. Şimdi çıplak bir yerden vadiye iniyoruz. Vadide küçücük bir dere,
bu dere de HES kurbanı. Yakakent'te pirinç tarlaları su içinde,
tarlaların kenarları toprakla kapatılmış ve tarlaların içi su havuzu,
aynı gibi tarla yüzeyleri. Bu aynadan bulutlara seyret, uçan kuşları seyret.
Bahçeler hazırlanmış, mısırlar, taze fasulyeler, domates, biber... İnsanlar
bahçelerde, kadınlar bir aletin üstüne dört kişi yan yana oturmuş,
traktörle tütün sıralarını sürüyorlar. Traktörün arkasında farklı bir pulluk,
bu pulluğun üzerinde yan yana dörtlü sıra şeklinde herhalde ağırlık olsun diye
oturmuş kadınlar... Tütün fideleri küçük daha tarlalarda. Ev önlerinden kız
çocukları el sallıyor, ben de el sallıyorum. Karadeniz sahil yoluna bakıyor
evleri, ama eminim şehirler arası bir yolculuk yapmamışlardır. Öyle hasretle
özenerek el sallıyorlardı ki... Bir çocuk üç veya dört yaşında, yol kenarında
çamurda oyun oynuyor.
Bahçelerdeki bu ekim
dikim işi bir raks, toprakla insanın raksı... Bu raks ise insanı, kurdu, kuşu,
böceği besliyor. Bu raks doğayı güzelleştiriyor, bu raks insanı
güzelleştiriyor... Bu raksın adı "EMEK." İçim çok güzel, Karadeniz'in
mavisini, Karadeniz'in yeşilini seyrediyorum. Kızılırmak yıllanmış, akışında,
sessizliğinde güzelliğinde. Sivas'tan buraya dolana dolana, can vere vere,
insanla doğanın raksına eşlik ederek, bu raksa bereket vererek akıyor.
Bafra Ovası bereket taşıyor. Kızılırmak'ın yıllanmış, yüzyıllanmış, bin
yıllanmış emeğinin ürünü, Bafra Ovası...
Gelincikler süslemiş her
yanı, kırmızı, yeşiller içinde, kurutulmuş mısır demetleri pencerelere
asılmış, sarı, mısırın sarısı... Mısır, Karadeniz'in simgesi. Çarşamba
Ovası'nda Tekkeköy Termik Santrali, ön koltukta oturan ortaokul öğrencisinin
babası da orada çalışıyormuş "zararı çok" diyor. "Dumanı
hep bizim eve geliyor" diyor. Çarşamba Ovası'nda Yeşilırmak'ın bin yıllık
çabası, bereketi termik santralin pisliği ile yok ediliyor. Çarşamba Ovası
sonsuz yeşillikte, fındık tarlaları, pirinç tarlaları burada, pirinç tarlaları yemyeşil.
Fındık işçileri ağustosta yolları dökülür, mevsimlik işçilerin trafik kazaları,
gazetelerin 3. sayfasına düşmeye başlar. Ayrıca Kürtlere yönelik ırkçı
söylemler çoğalır.
Küçük bir dere üzerinden geçtik, suları yeşil. Üstünde yuvarlak yuvarlak nilüfer yaprakları, çiçekleri patlamamış daha.Terme çıkışında devasal bir termik santral, bitme aşamasında, termik santral yapabilmek için fındıklıkları kesmişler, santral fındıklıklar arasında. "Büyük Türkiye Büyük Yatırım" yazıyor termik santralin reklam tabelasında, 20 yıl sonra Türkiye'nin girişinde, "Büyük Enerji Çöplüğü, Büyük Türkiye" yazacak. Çarşamba Ovası'nda iki tane termik santrali. Elektriğe ihtiyacımız varmış, tüketim çılgınlığını durdurmaya ihtiyacımız var aslında, bu tüketme hırsımız durmalı.
Karadeniz sahil yolu Ünye'yi çok etkilememiş. Tek yoldan devam ediyor karşılıklı ulaşım, parklar, bahçeler, ilçenin düzeni güzel. Yol üzerinde birçok bar var, 1980 yılların solcuları açmış bu barları. Karadeniz'de tüm yerleşimler birbirine benziyor ama Ünye farklı, doğuya gittikçe yeşillik artıyor. Mısır, tütün, pirinç, fındık, çay, Karadeniz'i güzelleştiriyor ve zenginleştiriyor bu coğrafyayı. Ordu'da sahilden küçük bir dağın tepesine teleferik çıkıyor, turistik bir amaçla şehir panoraması için kurulmuş.
Giresun'da iniyorum, Yalçın'la buluşuruz. Çarşıda eski evlerin olduğu dar sokaklarda, yokuş yukarı çıkıyoruz, rektörlük binası da eski bir bina. Daha dik bir yokuştan kaleye tırmanıyoruz, Giresun kalesinde deniz manzaralı bira içiyoruz, beton yığını bir kent. Betonların arasında direnen ahşap evler...
Giresun'un eski evleri |
Betona dönmüş bir Karadeniz sahil kenti |
Kaleden inerken kafamızın da hoşluğu ile yokuş aşağı inerken balkonlardan rengarenk sardunya çalıyoruz. Sardunyanın yaprağının kokusuna da çiçeğine de bayılıyorum.
Tirebolu arabasının kalkmasına daha var, biz de Giresun'da kapitalizmin kendini yeniden ürettiği, insanların kendini yeniden yeniden tükettiği en işlek caddesinde yürüyoruz. Gece Tirebolu ya geçiyoruz, sahil yolunun bozmadığı nadir yerleşimlerden. Bir de Perşembeyi merak ediyorum, gece Tirebolu'ya ulaşıyoruz, bir şey anlamıyorum. Öğretmen evine geçiyoruz, öğretmen evleri artık bitmiş, berbat bir yer.
Öğretmen evinin penceresinden |
Sabah daracık yokuşlardan iniyoruz, sokakları Mardin sokaklarına benziyor, daracık inen, dönen, çıkan, bir evde biten merdivenler. Betonarme evlerin arasında, ahşap eski evler de var, burada da çiçeği seviyor insanlar, Gerze'deki gibi. Daracık merdivenler yosunlu, yosunlu merdivenlerden sahile iniyoruz.
Eski evler |
Gerze'nin iskelesi gibi güzel bir deniz kıyısı var; tekneler,
deniz, çay bahçesi... Bir çay bahçesinde kahvaltımızı yapıyoruz. küçücük bir
yerin sessizliği, sakinliği, hoşuma gidiyor. Küçük kalesi kapalı, iskelede
istavrit avcıları var. İskelede teknelere, ağlara baka baka ilerliyoruz,
kayalıklarda dolaşıyoruz.
Balıkçı tekneleri |
Tirebolu Kalesi |
Rengarenk balıkçı ağları |
Sahili güzel ama yerleşimi dik ve beton, Gerze çok çok daha güzel. Öğleden sonra 6 saatlik bir Karadeniz sahili yolculuğu ile güzel Gerze'ye varıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder