13 Nisan 2018 Cuma

Bir squat mekân olarak Szimpla Kert, harika bir ruin bar... Budapeşte/Macaristan

Temmuz 2015

Yunanistan'dan Budapeste'ye uçakla geçiyoruz. Daha önce Gerze'de Couchsurfing aracılığıyla ağırladığım Macar çift Reni ve Zoli bizi havaalanından alıyor. Evleri tek odalı ve aynı odayı 4 kişi paylaşıyoruz. Gece birkaç çeşit içki ve yemek hazırlıyorlar. Sabah Reni bizi gezdirmek için diretiyor biz de onun gününü yememe derdindeyiz. Hep birlikte Kahramanlar Meydanına ve meşhur caddeleri Andrassy'e gidiyoruz. 
Kahramanlar Meydanı

Budapeşte'yi Buda ve Peste olarak ikiye bölen Tuna Nehri'nde tekne turu yapıyoruz. Şehre hakim olan tüm görkemli yapıları görüyoruz. Parlamento binası,  Buda kalesi, kiliseler, birbiri ardına farklı dizaynlarda sıralanmış köprüler... Tuna Nehri oldukça geniş ve yemyeşil akıyor.
Tekne gezisinden, Parlamento binası

Buda kalesine yakın bir yerde inip kaleye tırmanıyoruz.  Bazı yerleri restore edilmiş, gözetleme kuleleri orjinalliğini koruyor. Şehir manzarasına bir de yukarıdan bakıyoruz. İmparatorluğun görkemi hala ayakta...
   Buda Kalesi'nden Budapeşte

Buda Kalesi'nden, ardarda sıralanmış köprüler

Reni bizden akşama buluşmak üzere ayrılıyor. Biz de yolumuz üzerindeki ilginç merdivenlerden oluşan ve şehir manzaralı Balıkçılar Tabyası'na ve Matyas Kilisesi'ne gidiyoruz.
Balıkçılar Tabyası ve Matyas Kilisesi

Buda'dan Peşte'ye Chain Köprüsü'nden yürüyerek geçiyoruz. Peşte tarafında Aziz Stephan Bazalikası var. Parlamento binasına gelmeden Tuna Nehri kıyısında, yaşanmış hazin bir öyküyü hatırlatmak için tasarlanmış ayakkabılardan oluşan bir kompozisyonun kıyısına gidiyoruz. Kadın, erkek, çocuk ayakkabılarından oluşuyor. II. Dünya Savaşı yıllarında,  Tuna Nehri kıyısında, Nazi askerleri Yahudilere ayakkabılarını çıkartıp  -o yıllarda ayakkabı bulunmaz ve pahalı olduğu için-  Yahudileri katletmişler. Tuna Nehri kıyısındaki bu ayakkabılar, ayakkabıları alınarak katledilen Yahudileri simgeliyor.
Kadın ve çocuk ayakkabıları

Katledilen Yahudilerin anısına


Çok etkileyiciydi, insanı direkt yaşanmış bu acının içine çekiyor. Şimdiye kadar iktidarların, gücün, bilginin simgesi olan kaleleri, kuleleri, kiliseleri, bazalikaları gezdik, evet hepsi çok görkemliydi, gücüyle insanı ezen bir yanları vardı ama hiçbiri yüreğimi Tuna Nehri kıyısındaki bu ayakkabılar kadar darmadağın etmedi. İktidarların tarihi değil de iktidarlar tarafından ezilen halkların tarihi beni etkiliyor. Bu darmadağın ruh hali ile parlamento binasını geziyoruz, evet çok görkemli ama seçilmiş tüm politikacıların sürekli politika ürettiği bu mekanların varlığı sayesinde de dünya bu kadar berbat bir yer. Eduardo Galeano'nun dediği gibi "Seçimlerle dünya değişseydi, seçimler illegal olurdu."  Evet, parlamento binalarında üretilen politikanın dünyayı daha güzel bir yer haline getiremeyeceği için, bu yapıları sevmiyorum. 

Margarita Köprüsü'nden şehri izleyerek ve imparatorluğun iktidarlarının görkemi altında ezilerek yürüyoruz. Sanat tarihçileri bu şehir için bir Ortaçağ kenti diyor. Margarita Adası'na gidiyoruz, Tuna Nehri'nin ortasında, müzik eşliğinde dans eden fıskiyeler var, herkes gibi onları seyrediyoruz. Ormanlık bir ada. 

Reni ve Zoli ile buluşuyoruz. Bizi Yahudi gettosuna götürüyorlar. Zamanında Yahudilerin bu mahallelerden çıkartılıp toplama kamplarına götürüldüğü yerler. Mahallede devasa bir sinagogu ve sokaklarda geleneksel haliyle dolaşan Yahudileri görüyoruz.
Sinagog
Aynı zamanda burası barların eğlence mekanlarının olduğu bir yer. Gitmeden önce ruin bar olarak Szimpla Kert'i duymuştum. Bir harabe bina işgal edilmiş, dekorasyonu atık malzemeleriyle oluşturulmuş ruin bar... Tek kelime ile ruhu harika... Çok kalabalıktı, yer bulamadık,  Zoli bizi el yapımı bira servis eden başka bir bara götürdü.
Zoli için küçük bir doğum günü partisi

Muhabbetimizi Ermeni yazar William Saroyan süsledi. Bira da muhabbet de keyifliydi. Geceyi yine dört kişi aynı odada geçirdik. Yalçın da Zoli de horluyor,  oda çok sesli bir koroya dönüştü. Zoli sabah Almanca kursuna biz de yollara düştük. Reni ve Zoli bizi müthiş ağırlıyor. Onları tanımıyor olsaydık muhtemelen perişan olacaktık, hosteller, kamp alanları hep dolu. Budapeşte'de yollardayız, gece Bratislava'ya geçip geçmeme konusunda kararsızız, ben Szimpla Kert ruin bara gitmek istiyorum.  Akşam kalabalıktan keyfini çıkaramamıştık. Oradayız ve mekân sakin, etrafı doyasıya geziyorum.
Szimpla Kert, ruin bar

Her yer atık malzemelerden dekore edilmiş

Bisiklet ve kıyma makinesi kombinasyonu

Üst katın görünüşü

Teras kat

Yalçın bir köşede

Üst kat

Yanımızda ucuza aldığımız bir şişe likörümüz var. Yavaştan onu içiyoruz, karışan da yok, keyfimiz çıtır. Bratislava otobüsü de gitti, burdayız ve başımızın çaresine bakmalıyız. Hostel arıyoruz, her yer dolu, bulduğumuz bir yere de kıl payı yerleşiyoruz. Bizden kısa bir süre sonra altı sırt çantalı gezgin geliyor ve yerlere ek yatak yaparak onları da yerleştiriyorlar. Hostele yerleşmenin rahatlığı ile kendimizi geceye bırakıyoruz. Köprülerden birinden şehrin ışıklı halini seyrediyoruz.
Gece şehrin görünümü

Margarita Köprüsü

Budapeşte
Sonra pubların olduğu yere gidiyoruz. Çok kalabalık,  Amsterdam olmaya yakın. Publar tıka basa dolu. Ruin barda bir köşeye sıkışıyoruz ama giren çıkan yoruyor bizi. Hostelin yolunu tutuyoruz. Bir odada sekiz kişiyiz, envai çeşit milletten gezgin. Sabah otobüs terminaline gidiyoruz, otobüslerde yer yok, tren için Nyugati istasyonuna gidiyoruz meğerse Bratislava treni Keleti istasyonundan kalkıyormus, iki istasyon da görülmeye değerdi.

Nyugati  tren istasyonu

Keleti tren istasyonu

Budapeşte'de göze çarpan en büyük sosyal problem evsiz insanlardı. Banklarda,  parklarda,  apartman girişlerinde uyuyan insanlar... Bir de Suriyeli göçmenler eklenince evsiz insanlar sayısı iyice artmış.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Zephry Ekspresi ile Kuzey Amerika'yı Keşif 3: San Francisco

25 Ocak 2020 San Francisco  Üç günün sonunda Emrywill tren istasyonunda iniyorum ve otobüs aktarması ile San Francisco'ya geçiyoruz.  Sa...