9 Mayıs 2018 Çarşamba

kelebekler evinde kelebekler gibi hafif olmak; Viyana /Avusturya

Ağustos 2015


Bratislava tren istasyonunda treni beklerken Erbilli bir Kürt arkadaşla tanışıyoruz,  bir saatlik kısa bir yolculukta pek muhabbetimiz olmasa da Viyana'ya girince bize çok yardımcı oluyor.  Metro hattı çok karışık ve elimizde daha önce Gerze'de Couchsurfing davetiyle ağırladığımız Mira'nın adresi. Erbilli arkadaş ısrarla eve davet ediyor bizi, Kürt misafirperverliği ile Viyana'da da karşılaşıyoruz. Sağ olsun ineceğimiz durağa kadar bize eşlik ettikten sonra gecenin bir vakti nereye gideceğimizi bilmeden kalıyoruz. Bir pizzacı görüp birer pizza yiyelim derken abi Türk çıkıyor hem pizzadan para almıyor hem de adresi bulmamızda yardımcı oluyor. 

Mira, Viyana Üniversitesi'nde müzik öğrencisi, odasında bir sürü enstrüman. Gerze'de erkek arkadaşıyla birlikte 2 gece bizde ağırladığımızda bize ukulele çalmıştı. Bu yolculuk biraz iade-i ziyaret gibi oldu. Görüşmeyeli yaşamımızda değişen şeylerden bahsediyoruz. Mira annesi ile Hindistan'a gitmiş,  bir ay kalmış. Annesi 1960'li yıllarda Viyana'dan Hindistan'a otobüsle yolculuk yapmış, çocukmuş o zaman. Şimdi de annesi 50li yaşlarında ve hala Hindistan yollarında. Mira'nın Hindistan fotoğraflarına bakıyoruz; inekler, filler, tapınaklar, rengarenk kıyafetler... Gece epey ilerlemiş fotoğraf bakarken bir yandan da Bratislava'dan getirdiğimiz şarabı içiyoruz. 

Mira'nın sade bir kahvaltısıyla güne başlıyoruz. Mira görülebilecek yerler konusunda haritadan gerekli işaretlemeleri yapıyor bize. Şehre indiğimizde devasa tarihi binaların içine düşüyoruz. Her yan tarihi bina, yavaş yavaş tarihi binaları anlamlandırmaya başlıyoruz. Restorasyonda olan devasa bir kilisenin etrafında dolaşıyoruz, belediye binasının içini dışını geziyoruz, çok görkemli bir bina. Belediye binasının dışına dev bir ekran konulmuş ve Viyana Film Festivali'nin afişleri her yanda aynı zamanda dans festivalinin afişleri de...
Etrafını tavaf ettiğimiz kilise

Viyana Belediye binası

Viyana Belediye binasının içi

Belediye binasının iç avlusu

Viyana aklımızda hep sanatsal aktiviteleri ile meşhur bir şehir olarak vardır ya gerçekten de öyle. Parlamento binası karşımıza çıkıyor, sonra Avusturya-Macaristan İmparatorluğu döneminden kalma saraylar, müzeler...
Parlamento binası

Yine dış cephesi restorasyonda bir kilise

Tarih müzesinin fiyatı 50 TL idi, hem o parayı vermek istemedik hem de bir günümüzü müzede geçirmek istemedik. Geçen yaz Moskova ve Petersburg'da o kadar çok müze ve kilise gezdik ki, çok farklı eserler olmasına rağmen müze gezmek, kilise gezmek cezbetmiyor artık. Bir de müze gezmek ciddi bir tarih, sanat tarihi, din tarihi bilgisi gerektiriyor.  Eğer böyle bir birikimin yoksa belli bir süreden sonra her eser aynılaşıyor ve içeriğe duyarsızlaşıyorsun. Bir günde yüzlerce eser izlemek, anlamlandırmak ve o eserlerin senin birikiminde bir yerde anlam bulması ciddi bir zaman, zihinsel ve duygusal emek gerektiriyor. Kendimi de bu emeği harcayabilecek güçte hissedemedim. Müzelerin dıştan görüntüsü ile yetindik. 
Evrim Müzesi

Tarihi binaların hepsi birbirine yakın bölgedeydi.  Bir çoğunu görme fırsatımız oldu. Binalar çok görkemli,  binaları ayakta  tutan sütunlar çok estetik, binaları süsleyen heykeller çok gerçekçi ama belli ki yine kralların iktidarının simgesi için her şey. Kraliyet kendi gücünü göstermek için yaptırmış bu sarayları. Bu sarayların ihtişamı ile de halkı sustursun, ezsin diye. 500 yıl sonra bile bu binalar görkemiyle seni eziyor. Kralların kışlık sarayının bahçesinde oturuyoruz bir süre, şimdi Başbakanlık çalışma ofisi olarak kullanılıyormuş. Öyle göze çarpan bir güvenlik önlemi yoktu. Herkes bahçesine yayılmış kendi keyfince aktivitelerinde; güneşlenen, spor yapan, oyun oynayan... 
İmparatorluk döneminden  kışlık saray, şimdi Başbakanlık çalışma ofisi

Ama Viyana'da beni en çok heyecanlandıran Kelebekler Evi oldu. Okumuştum bir yerlerde ama nerede, nasıl bulacağımıza dair bir fikrimiz yoktu. Derken ansızın karşımıza çıktı, önünde kokteylli bir düğün,  düğünün kalabalığının arasından geçiyoruz. Camdan bir sera ve envai çeşit kelebek... Kimseler yok, Yalçın'la ikimiz keyfimizce dolaşıyoruz. Kelebekler üstümüze konuyor. Sonra anlıyoruz ki düğün için mekân kapatılmış ve masaları sonradan dışarı çıkarmışlar ve biz de böyle bir anda girmişiz. Normal zamanda girseydik hem ücret ödeyecektik hem de bir turist güruhu ile gezecektik. Çok keyifli oldu işte böyle.
Cam sera

Kelebekler Evi

Onlarca kelebekten biri

Birbirinden farklı kelebekler

Bu da siyahlı ve mavilisi

Akşam Mira'nın evinin yolunu tutuyoruz. Mira sabah Hollanda'ya yola çıkacak,  onun hazırlığında. İki ev arkadaşı daha var. Viyana'da oda kiralanıyormuş. Mira bir oda için 1000 TL gibi bir ücret ödemiş. Oda kiralayanlardan biri erkek, hiç tanışmadıkları biri. Diğeri de İspanyolca öğrencisi genç bir kadın. Yani kızlı-erkekli birbirini hiç tanımadan kalabiliyorlar.  Hatta ev sahipleri aynı evi kızlı-erkekli kiraya verebiliyor.  Bizde cinsellik gerçekten ciddi bir sorun hatta bir saplantı. Cinselliğimizi dinsel ve kültürel baskıdan sıyrılıp yaşayamadığımız sürece  iki cins yan yana geldiği sürece hep cinselliği düşüneceğiz. Yani ateş ile barut yanyana durmaz hesabı. Zaten toplumun geneli olarak düşünebildiğimiz bir şey var mı? Ülkedeki taciz, tecavüz oranları da bunu göstermiyor mu? Avrupa'da ergenlik ile birlikte cinsellik baskı olmadan yaşandığı için insanlar çok daha farklı uğraşlara yönelebiliyor. Mira sabah erkenden Hollanda yolculuğu için çıkmış, bizi de ilerleyen saatlerde ev arkadaşı uğurladı. Evin yanında bulunan büyük bir parka kahvaltılık malzemelerimizi alıp gidiyoruz. Büyük bir ıhlamur ağacının altında kahvaltı için oturuyoruz ama öyle huzur verici ki ortam, saatler geçiyor. Bizim gibi parkın derin huzurlu ortamına kapılan birçok insan var. 
Parkta yeşillikler arasında kahvaltımızı yaparken

Sırt çantalarımızı yüklenip yola düşüyoruz. Şehirde tarihi binaların arasındayız. Toplu taşıma araçlarına ücretsiz olarak bindiğimiz için tramvaya atlayıp etrafı göre göre gidelim istiyoruz. Tuna Nehri'nin olduğu yöne giden bir tramvaya atlıyoruz. Tuna Nehri şehrin bir hayli dışında. Nehrin kıyısında 11. Afrika Kültür Festivalinin içine düşüyoruz. Yemek, içmek, dans, giyim, müzik, spor stantları ve etkinlikleri. Hatta bir bölgede develerle bile geziyorlardı. Nehrin kıyısına oturup akşam yemeği için makarna hazırlıyoruz. Nehirde yüzenler, nehrin diğer kıyısından gelen tam tam sesleri ile süren büyük bir grubun performansı. Bir hayli keyifleniyoruz.
Tuna Nehri'nde etkinlikler

Akşam yemeği hazırlıkları


Akşam yemeğimiz

Bir ara buraya kamp atıp bir geceyi Afrika kültürü içinde geçirmenin hayalini kuruyoruz. Ama gece için Prag'a otobüs biletimiz var. Afrika ritmleri ile akan Tuna Nehri'ni istemeye istemeye bırakıp Prag otobüsünün yolunu tutuyoruz.











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Zephry Ekspresi ile Kuzey Amerika'yı Keşif 3: San Francisco

25 Ocak 2020 San Francisco  Üç günün sonunda Emrywill tren istasyonunda iniyorum ve otobüs aktarması ile San Francisco'ya geçiyoruz.  Sa...